January 9, 2024

 sen beş kişiliğinle burada kalmalısın 

pozanti ay surat

erke içyükül tümül erse tüfül tezat.

cürmü monokl yerde üstü füzen kezat

hapis renkler fosforlu bayrak 

ama şöyle bi uzaktan bakıyoruz da hepsi bir arada güzeldir zambak

kelimeler insandılar krokiler tabak

günün bazı saatlerinde ise hep solumda olur musun çanak bey

artılardan sen beğen güney

ahı sebey

mani düşey

talihsiz akstör hoşnutsuz

seslendirme gibi iç çekişler, dildolar

bumerang gibi dönesi var,

mavi sisin içine sokuyor çkünü

parmağıma basıp orgazm ediyor, yalandan,

monoklunu geri alıyor yerden,

görüş alanından bakırı seçiyor,

ilk özneleştirmelerden kaçınıyor, mümkün ve sürekli bir değişim halinde.

iki düşünce potasına siyah beyaz bilekliklerini sallıyor, peşi sıra birbirine eklenen bir yapı gibi birikiyor tüm kahırlar

şaşkın şehrin aç meydanları üşüşüyor etrafına,

sanırım noluyorsa zihninde, ininde,

hiçbir tıbbi değeri yok yaralarının, belgesel biçimli yazılan saf bir sanatsal yaratım yalnızca.

viyaklamalar, adamotları

açık tutun tanrı aşkına şu gözlerinizi!

seksi ve bedenin bütün keskin hazlarını unutun!

bir rozet dışında çıplak olam bir müfettişe gözyumun,

Kooperatif sistem Kıvılcımı çakıyor!

uyan!

biz insan olanlarızdır,

bir özne ile nesne arasındaki farklılığa dayanırız,

tam ortasıyızdır öznel gerçekliğin,

çıplaki temenni,

dışarılıklı emmi,

oluşa ait olayzi,

sanal berisi,

çok oluşlarızdır çooook.







January 8, 2024

sıska, ayna, tak

sıska aynı tat

iki büküm saz arası saç

birliğinde bilinen en uzun ıuzadıyar seyrini seslendiren ağaç,

köküne mavmanisi gibi nasili mimlaç arabanın sarısından tınlaç

ve

arzu hamuzundan havza hazlı hayta

baldan bak

gecedir asıl hortlak. 

ayhın aktarımı

ayhın aktarım sanrısı

gayesi çonbul,

bazısı bardandan parlak yadası altı bulutlu dazlak.

varesi tombul,

çöl bırakmaz.

ihtiyaç duyduğun filmik bir gerçekliktesin bile,

akışı savdak

tam da bu adak,

inciden ilmik gibi başıboş savsak.

anda çal ah'lak

ahda ah anla almak.

ayhın aktarımı; sanmak.

 

 yüzey bürünüyor

    "           "       du düşüşüne

ahıda üzeri izlenen sirille.

yüzümü yüzce gür bir dürtü belirince,

bazılı bilmece içme demedindi ince.

anlak bağırır da baymaz,

ürke ürke tok yok.

hele kapısına penceremsi gölgelettik gibisine oydu,

ancak kendisi de korkut gibi ahbap

gel dadab git babad

bitti kıyısı maslak,

dön

dolaş

var bana da bir daha anlat..

 i.

yaratılış öldü diye haykırıyor!

dinlemeyi bilmelisin kendini,

en derinden 

ya da 

üstten.

ii.

eskiden geçmişe daha çok inanırmışım,

anlatması şen,

hali bol tomari.

eskiden geçmiş,

eskiden,

geçmiş.

2020

 kaygılarımdan kovulduğum gülünesi perşembe şimdi

aldığım edinimlere eklenen benlikler fırfır sıfatları boyuyordu etrafı,

.

çirkin, iyi yanlış, güzel, kötü ve benzer,

soluklaşıyor birer birer

tüm piranalar yerine yeni gerçeklikler beliriyor

olduğu gibi olma sanatı esiyor tavandan, içim rahatlıyor.

tüm bokluklardan kovuluyorum

eeeh bize de bu


2020

January 5, 2024

 soy isminin kendisiyim,

kuşlar kadar tutsak havaya,

ben kadar senin

sen kadar keskin

duruyorum orta yerinde kendimin

daha sana ne verebilirim?

bilmediğin kendini buluyorsun bende

daha dinlemeyi öğreneyemen gölgeni karşıma alıp duruyorum

,

tüm gelecek ihtimallerini sıRf sana yapmıyorum 

büyü büyünün kendisisin.

asbestin kalbime didik

edilir fikrin çehreme

bir tek en değilsin yanan uzum

şiirler ise deneme. 

 metin ve haber ilişkisi, cümleleri çarçur etmemeli. yazıların sessizliği.

sanat direnmek, mecra mesajdır; içerik ile biçimin ayrılmazlığında, ani manifesto çiftleşmesi gibi. 

sesmerdiveni

mesela duruyorum gezi park ortasında, tabanlarım beton.

3köpek oynaşıyor,

2adam yiyişiyo,

bir kadın alkış.

esen hava ne diye umrumda değil?

ya da kelimenin neresindeyim?

merdivene oturmuş sigara içen çocuk bana bakıyor,

bense duruyorum orta yerinde Taksimin.

sela okunuyor iyi mi gece ile sabahın arası düş çıkmazı,

kalkıyorum, eve yürümeye diye varım. 


 

 sokakta buluyorum seni,

önce yalnızca bir kelimesin

her yerinden taşıyorsun şehrin,

bilmiyorum ki gözlerin vardı.

Rukus'a

 Yayna güzelim,

iztanbul ayna,

rappim 1minyon at ssssoooonnnnraaaaa kafaaaaa rahaaattttttt, die die duruyola


 zelzele beden

sop moton cihanı selim

çöptekileri topla sonra kına ile boya

yastığa iki elle vitray

yede yandı merdivende can veren tümel

ege denizi bir senede oluşuyor

aşkım düş tüpü kadar basınç reddedilmiş hisseden bedenimden bir kolon sarkıyor

küp olmadı

kandırmacı ibnece küfür değildi

top değil rasta no bildiğimi bildim bireyi bildiğim midi?

ben değil, tribi.

teknik bana kılındı şımarık ise sırf Leo.

arjen yüzde 8bine baskın, aşkın pencere 36

insanlar ise bir haftadır 3 güne hazırlanıyo,

zeminden ısıtmalı ev şeylere ön görmediğim tepkiler sunuyor,

zelzele beden sop moton.



 akşamüstü uykusu,

sevilir,

en nihayetinde ben severim,

yallap şallap aşklara hep takılır aklım rüya arası, evet ben onlara çok dadanmış bir ruhum ister istemez,

gittiği okulları yıkılmış biri,

evi olmayan,

rümeysa

entalijansiye,

imaje,

cisimleştirme,

aklımdan parçalanmış bir haritadır kapı;

üşümek, hiçbir yerlikte

veya sen verildiğinde zirveye soygun muhtarın göğüsüne Ophelia

ve

ben kendimi ihla edemiyorken

hissizsim

yatkınlığım izli orman

yalnızlığımıza doğru aşk kırıntısı

kendisiyle başbaşa Ophelia

özgür değiliz artık

çirkinliğin tam tersiyle biziz,

bir olarak ayrıcalığımız 

görülmemiş merdiven

pasla konuşurken

başaracağız

seni bırakmayı Ophelia.


 keşfedilmemiş bir gezegeningüdümünde zaman dokusu

eksildikçe çoğalan bir maddeden de ölü olan nesne

alımlama sabahında

sus nesne özü oluşturur.

sanatçının fikirleri ise ikincil,

içine erise de hüsran boşver kaptan

dirimsel apaydınlığın yararlandığı kaynaktır gölge

uyuşmazlığın paradoksal mantığı başka türlü olabilirdi ancak öyle olmuş,

resim sanatından bahsettmiyorum, hayır hayır,

seçimlik bir büçümde sıralanması gerçeklerin v geçmiş iletişim-kodu anlama misalleri

,

yan tarafta dur,

birşeyi benzerlerinden ayırt etmeye yarayan özelllik, evet evet, şu taraf geçIra

,

zaman mekanlaşır mı? 

-sanat alanında;

kadavranın kadavra olarak canlılığını doğruladığı şey de ne?

-anatın kalanında.

çatlak görünmeyenin profili?

zaman merdiveni-hiçlik mekanı. 

ah siz kullanım nesneleri olmaktan çıkarıp seyirlik bakışa teslim olan nesneler!

ütopik olan dosttur ya aynı  sırada,

arkada önde fark etmez, 

arasında..

daima geçmişi örnekle model al falan, harmanla, yapıtla,

insanlaştırılmış bir gök tasarla kendine,

cansız nesnenin susturulmuş sesini bağırt,

bu şiir neyin imasıdır?

sesin müziği ne manadır?

söy eylem,

kişilerini nesneleştirmeye cürret etmiyorum dahi,

zıtlığın ötesine geçmiyorum,

ya da korkuya aşkı çektir miyorum,

bilinç engellere dahildir çünkü,

ey müzik sen!

benimle arabalanır mısın en derindeki düşüncelerimin derinden yükselen yüzeyine?

sen de aynanın içinde kendini ararsın, anlamın gerçeğe eklenen bir değerdir farkına varmazsın,

sırf geleceği ön gören sanatsıllığındandır güncel değilsin bebeğim,

geleceğe çalansın.

yaşamsa dirimsel, bilgilenim görsel, ben sansüel, bura 3 parsel.

üstdilsel, işlevsel, model, benzer, nesnel, neden gölge arkandan gelendir bilmeden?

gölgeyi boşver,

gölge başkasınıdır, evsiz barksız, imge çizen iletişim, ama kendinden söz eden bencil, hep dışarıda olan, 0 amaç 0 yol, özgür ruhlu tamam ama anlamı ışık aman ha, aramızda 

ve aslında yalnızlığı engelleyen son olgu.

bense kararlı bir eksantirik olma hakkıyla ampul içi ormanlarındaki tundrasal yapraksız ağacımdır,

önce bekler sonra solar gitmeden biraz daha salar, ışığı sevmez ancak ışıkla kaçar, yerinde durmaz, bu nasıl ağaç?

ama işte öyle böyle çeşitli zamanlar yaratır özel anormalliklerle bu şiiri sığınağım yaparım. 

nasıl iyi filozoflar gerçekliğim kaosunu budar ise sen de tüm ağaçları budayacaksın emme

aksiyle imlenen ben evin beden ilişkisi ile sonlanır, masa lambamı geceleri hep kapatırım. 





January 4, 2024


 

January 3, 2024

 2017den bir depro daha bırakıp, ara veriyorum.


 

Görünen çizgileri tamamlayan gözler,

altı üstü bir sokak var karşımda,

girilmeyi bekleyen.

inkar gücümün bana yetmediği sırılsıklam gecenin ucunda,

tokatlarım karşılaşıyor havada.

nedir bu yağ gibi akan kalbimden miğdemin en ucuna?

Aşkın adını kirletmeye cürret etmiyorum..

Bilmek istemiyorum uzaktayken nasıl bir kayaya dönüşebileceğini,

bilmek istemiyorum o yapış yapış geçmişini.

Altı üstü bir sokak var karşımda şimdi,

şöyle göz ucuyla tekrardan bakınca hiç de girilmeyi beklemeyen,

saydam çitlerle çevrili.

Sokağın adını fısıldıyor kaya yüreğin,

yağ ansızın ayaklarıma ulaşıyor,

saplanıyorum geçmişime,

sırf sen olamazsın içinde diye.

olduğum yere deviriyorum anılarımı,

görünen çizgileri tamamlayan o gözlerim şimdi kapalı.



işte ben buna lego, lego, lego derim.






 

 bu da tamamen başkasına yazdığım bir aşk şiiri, yakın zamanlar 


                                               x0

         Sana atık olmak                  çok yor.

kiŞisiz kimlik gibi izlenen iZgin

heyula ulayan bendir kemirir durumu burum burun

ancak eminim bilkuvve olumun yansıyor sanımda içince ben cümleni gıdım yudum

maddenin tufanı atışta kökünden

ölüşten öteye taşıyor bu in imimi

bilişin bu deyimi.

a ilkesel halimize ağlamaklı ilinti ekleminde yüzdürür tam da tüm eklemlerim yakışarak bu başsal maruz havuzuna cuppala

şaşkınlık kokan zıpkınlığımın süreci artımlanıyor ve bu beni ona dozu korkunçça bağlıyor

hoş mavi bir ayva oluyor ciğerim

tersinden kamçılıyor sökük kilit

ve nasıl eylemin iyi yanıysa zamanlama

zaman fıs diyastol

senzaman

doğuran görüntülerle dolumlu biriksel tasarılar yanına benden idea muhtıra

projektösi olarak bir harita var önümde

parmak akışı düşünümlü önsel sistol.

bunu yoksaymam bitimsiz ayrımda tıkanıyor, kendi üzerine bükümlü yokoluş tropizmi zınk gelinen sınırdan ilk noktaya nota nota birikenler hardveyırımda tüm binari 01ler bile kalmayacakmış sonunda

ve

belgeli bölgelenişim de mutlak bir şekilde düşünülmemişmiş curcuna

tüm bunların yanında;

kökensel-sen + yıldız-kopum şiarımsı karşımdasın.

sentetik imge de değilsin üstelik.

toparlanamayan güdü bütünü ritimli bedenimle bir yansıma gibiyim bense tümelinde ancak farkın alanına ait bir şekilde biçimlendirilmiş nefesim çoğuları kelimesiz bilmece

tahvil-i kendim vulgatı tahkim yayımında ansal yesar dolu kart viran çoktan körpe seki seki uzanır predönemimiz şehrin en az köhnesinde zıt ay-nalar gibi sümüklenen birbirlerine cisimsiz kıyı şeridinde.

doğumla ayrılamaz şekilde iç içe geçmiş olan uzuvun kanonik masalı sürüm ve erotizmin arasında bir yerlerde uzaysı dolanımdır artçısı ve evveli olan kişi dışı meselli.

analizlerin analizi.

dozu korkunç arzu elem

ufuğun ta kendisi mündemiç elzemi neliği yanal sıkışımlı.

motamot çeviriymişimcesine 

google'zlerine

uzağındayım diye yakını zınk devirme dibine kelime kelime

<------------------<<<<

tdklm

spörrç

ndlrf

b

y

d

s

k

d

y

h

 

u

g

c

i b ö t

g b b d

 e s b t

 h y g a

e a v i

d m y

g l b k

s s a f

b x p ş

sogesöisşeas

yakısona

az bin

az üyüsü eksik kalmış

ekle bir az

post u son buçuğunda ise parmak uçlarım zap zup örseliyor ilk cümleyi klavyeye:

x2

lafa hakim olma çok bol

dikili ilmik gibi gizin

korkut hayal bulayan sendir emilir gıdım gıdın

fiil mertebesi cümleni daha sıfır yudum

öpüşten töze idilli

bilişim devrinde

önsel terapöti kol havuzudur sarım sarım

saydam kancalı istenince

diyastol

sistol

sel zaman

zınk

>>>>----------------->  

 


 hahahaha okay


2 hafta önce bugün beraberdik

Birlikteliğimizin üçüncü sabahıydı bu olanlar

Tamı tamına bir sen ve bir bendi günümüz

Ancak sabah erkenden gelmedin yanıma evvelsi gibi

Biraz öğleyi geçmişti vakit

Biraz eskimiş his

Tüm bedenim sana akıyordu sanki benimse niyeyse

Daha nasıl öptüğümüzü bilmeden de

Bu küçük kasabada bir sen ve bendik ikimiz

Uyanışımdan beri tek isteğim görmekti gözlerini niyeyse

Sanki bilirmişim derinlerini

Bana açılan bir kapı gibiydin gizli gizli

Teknenin sallanışları etrafı toplamam zaman öldürmem hiç rahatsız etmedi o  gün beni

Biliyordum sen gelecektin geri

Önce biraz oturduk

Önce ellerimizi dokundurduk hafif fantezi

Sonra pazara çıktık

Günlerden salıydı

Tıpkı bugün gibi

Hafta bu kasabada salıları başlıyor dedim sana

Hak veriyordun, yanımdaydın, cevabın vardı, karşılığında dinleyen bedenin,

Pazarda yanımda olmak istemiştin halbuki ama nedense daha girişte bırakıp gittin beni,

Oteline gitmeliydin, geri gelecektin.

Nedeni belirsiz bu gidişinin ardından yaşadığım yalnızlık en uzun 15 dakikaydı benim için

2 hafta önce bugün pazarda anlamıştım aslında hiç gelmediğini, gelmeyeceğini

2 hafta önce bugün pazarda belliydi sevemeyeceğin beni

Kısa kestim herşeyi bense

En gıcık yanıma iteledim sen fikrini

Herşeyi atmak istedim elimden

Hiç bir sebze bana alınası değildi

Hiç bir meyve parlamıyordu sanki cesetlerdi

Hiç bir insan zaten gülmüyordu yüzleri maske maske

Atasım geldi elimdeki herşeyi seni beni terk ettiğin yerde terk edesim

pazarı dağıtasım

Daha başında kaçasım

Hiç olmayacakmışız gibi sen ve ben

Sonra gerçekten de döndün yanıma

Ama ben artık eski ben değildim ve umrumda bile değildi o an,

Gelmiş olman hiç birşeyi çözemezdi artık

Ölmüştü bende izin

Ve umrumda olmadan sevişecektim seninle yine de

Ve adı sevişme bile olmayacaktı onun                       

Çünkü sen yoktun artık bende

Çünkü sevişme senle benizdir ya hani

Ne sen vardın ne ben bu hikayede

2 hafta önce bugün beraberdik

Ve ben hemencecik anladım seni

Ne gelirdin ne giderdin

Bir sevişme sonrası sönerdin diri diri.


hahjahaha thats right

 bu ne okumadan hemen paylaşıyorum, 3 sene önce

diskroni öykülem

Bitkin ve umutsuz görünmeye roleniyordum. Bu hemen işe yaradı, kendini yakın hissemiş olacak ki atıldı:

Sorun nedir?

Ben 2 gündür nu barda Jak isimli birini bekliyorum. Beni burdan alıp evinde 4 gün misafir edecekti. Trenime daha 3 gün daha var, nerede kalırım ne yaparım bilemiyorum. Beni bıraktılar ve .. ağlmamı güçlendirdim ve konuşmayı fadelice durdurdum.

Edebileceğin bir numara da mı yok?

Hayır yok.

Çift taraftanda mı?

Evet öyle. Beni buraya bırakıp Jak adını vermeleri dışında bir bilgim yok ancak trenin hangi orman ucundan kalkacağını biliyorum. İlk dinlediğim masada şu anda onun yanında oturduğum masayı işaret ederek şu adam da Fortun ormanından geliyor diye dedişmişlerdi. Tiyo ordan buraya paslanarak;

Nereden kalkıyor?

Fortum mu Fortun mu ne diyerek tecaülü arifimi sergiliyorum.

Fortun diye düzeltiyor beni. Hafif havalanıyor, cilve seziliyor aşağıdan istediği.

Aa o ormanı bilit misin?

Tabii ben orda yaşarım.

AAA öyle mi ne büyük şans! En azından bilen birine rastlamak bile beni sevindirdi. İçkisinden bir yudum aldı. Birden bardaki müziğin ritmi değiimeye başladı. Hızlanmıştı. Orada anladım onun Onlardan olduğunu daha bilmediğini. Farkında olmadan değiştiriyordu çevresindeki etkenleri.

Burada seninle Jak i beklemem de sakınca var mı? dedim dikkatini dağıtmadan.

Elbette ancak kısa süre sonra yola çıkmalıyım. Evde beni bekleyenler var dedi.

Hmm acaba biriyle mi? Tam gözlerimi çekerken minik bir panikle devam etti.

Hayvanlarım var. Gülümsedim. Olabildiğince sıcak ve içten. Ayağa kalkıp bara yöneldi.

Ne alırdın?

İki yassılı tam diker bir öz suyu lütfen. dedim. Bara doğru emin adımlarla ilerledi. Sanki kendini adımlarına çok zorluyor gibiydi. Sarhoş olduğunu ve beni düşündüğünü anladım. Barın ışıkları kızarmıştı. Tüm hareketlerini izlemeye koyuldum ve bunu ona fark ettirererek yapıyordum. Tavırları akışkanlaştı. Barmen içkilerimizi hazırlarken ona birşeyler anlatıyordu ve barmen de onu pür dikkat dinleyerek arada ona kısa cevaplar veriyordu. Müzik egzotikti. Ormanla ilgili bişeyler anlattığı çok açıktı. Ormancı olmalıydı. Ancak araştırma kısmından. Bunu açıkça kılığından okuyabiliyordunuz. İçkilerimiz hazır olduğunda birkaç saniye durakladı. Barmen kendi işine koyulmuştu. Cevap beklediği veyahut da lafı yoktu karşısına. Hafif kafasını kendini uyandırmak istercesine titreterek salladı. O sırada onu kötü hissettirmemek için yavaşça ama emin olarak başka izlenecek bir noktaya çevirdim ve orayı izlemeye koyuldum. Beş saniye sonra kendinden çok emin şekilde yanımdaydı. İçkileri yavaşça masaya koydu. Gittiğinden beri herşeyiyle çok değişmişti ama haberi yoktu. Kendisine düş diker almıştı. Acelemiz o kadar da yoktu. En azından daha bir saat daha oradaydık ve Jak i bekleyecektik.

Burada ne yapıyorsun? dedi.

Özel bilgi ancak kutu temelli alan yapımının sanat kısmındanım.

Anladım. Daha önce de kutu temelli alan yapımından birisiyle tanışmıştım. Senin gibi sanat kısmından değildi ama. Az daha art mertebelerindendi. Kara yosunu mühendisi çırağının yazmanı.

nasıl tanıştınız?

432 hafta kadar önce bir süre burada çalışma toplamak için kalmaya geldi. Ben Orman araştırma yazmanıyım. Tabii olduğum alan çok geniş. Burada ormanların sayısı az ama kapsamları yayıktır. Karasal anlam araştırması buraya gelip ben gibi 7 yazmana da uğramadan çıkışta bildim belgesini imzalatamaz. Ve şanslıydı ki en çok kara yosunu bilgisi de bendeydi. Ben son uğrağındaki yazmandım. Eğer ben burada olamasaydım neredeyse hiç bilgi edinemeden bildim belgesi kapıp geldiği yere boşlu dönmek durumunda kalacaktı.

Birkaç yudum aldı. Göz kontağını hiç çekmiyordu ve bu beni ona dokuz korkunçça bağlamaya başladı. Orada, o anda sadece O vardı. Dediği hiç birşey beni başka bir anıya götüremiyordu. Dediği her şeyi anlayıp, herşeyi resmedebiliyordum ama onun bilgisi ve deneyimiyle formlaşıyorlar gibiydi her bir dediği ancak bunu bile bilemeden sadece onda kallıyordum her kelimesinde her çehresinde. Büyülenmiştim. O ana kadar karşılaşmış olduğum en güçlü O lardan biriydi. Kendimi ona tahmin ettirdiğimden daha hızlı ve derin kaptırmıştım. Artık ellerindeydim. Ve hala bunu bilmiyor olabilirdi ama gücü bana acaba O da O olduğunun farkında mı dedirtmeden de edemiyordu. Bunu bilmem imkansızdı. BU konuyu asla konuşamayacağımız çok aşikardı. Bunu ikimiz de ya biliyor ya da daha sadece ben biliyordum. Devam etti.

Benim evimde 127 saat vakit geçirdik. Işıklar kızarıp duruyordu. Heycanlandım.

Çoğunda uyanıktık. Işıklar parlıyor kısılıyor. Feyd yukarı feyd aşağıya. Islandım.

Üzerine konuşulması ve tartışılması gereken çok konu vardı o tür yazmanlığı kotarabilmesi için. Bildiğim her şeyi ona anlattım. Işık normale döndü.

Senin kara yosunları ile ilgili bu eşsiz birikiminin toptancısı durum nedir? dedim cilveli cilveli.  Gözlerini karşıya diktik. Diliyle üst dişlerinin üzerini temizler gibi bir hareket yaparak devam etti. Ormancılık serüvenimin ilk başlayış nedeni olarak o günü sayabilirim sanırım. Yağmurlu bir gündü. Yeşil papatyalardan az çıktığı dönemlerde, güneş morumsu esiyordu. Parkın yanından geçerken içerisinden karşı sokağı görebiliyordum. Parka girmek gibi bir niyetim yoktu. Ama beni arasından gördüğüm sokak çok cezbetmeye başlamıştı. İlk girişten kendimş içeriye doğru saldım. O zamanlarda parkta 52 adımdan fazla atamazdın. İçine girdikçe arasından gördüğüm sokak uzaklaşıyor gibiydi.  Ben parkı büyüten olmuştum. Adımım fazladan ağaç doğurtan.. Cap canlıı görünen yeşil  papatyalar gri papatlara dönüşmeye başladı. Güneş de ardından eskiyelerek dağıldı. Ne zaman gece olmuştu? Y a da zaten geceydi de ben parka bakınca mı gün tekararlıca görünmüştü bana, geçmiş anılarımla? Karşıdaki o sokağa beni çeken neydi? Açmıydım? Cafe mi arıyordum? İçimdeki doldurmaya çalıştığım boşluk da nereden çıkmıştı öyleyse? Yemekten kalkmamış mıydım? Nereden geliyordum, nereye gidiyordum. Soruların yanıtları gelmediği gibi sorularda feydleşmeye başlamıştı. Çok geçmeden neyin içerisine düştüğümü anladım. Bir park kermeşine denk gelmiştim. Beni sanrı bakışıyla etkilemiş olmalıydı. Parkı muhasara etmiş olmalıydı. Onlardan birine parkta hiç denk gelmemiştim. Ancak diğer denk gelişlerimden daha pahalıya patlayacağını gördüğüm alanın genişliğinden hemen anlayabiliyordum. Sakinleşmeye çalıştım ve adımlarımı yavaşlattım, ardından durdum. Arkamı döndüğümde ilk park girdiğim noktayı görür gibiydim ama hangi yönden gelmiş lduğumu  kest,remediğimden hiç birşeye emin olamıyordum. Zaman durmuş ama zaten her zaman bu durmuş olduğu andaymış gibiydi yaşamım. Yaşamım kelimesi ise sadece çevremde gördüklerimi hatırlatabilen bir hatıra kabına dönmüştü. Y a da hep öyle miiydi? Nefes al nefes ver. Sokağa döndüm, baktığım yerin ötes ağaçlarla kaplanmıştı. Şimdi herhangibir eski bakışladığım noktaya dönsem orası ağaçlara bollanıyordu. Tek yön kalmıştı o da ilk geldiğimi düşündüğüm noktaya hızlıca dönmek. Tüm bu bahsettiklerim 5 saniye içerisine sığmış 5 kütleli ağır döner gezegenimsi süreminde akıyordu. Tekrardan ağaçlarla karşılaştı paniğim. Artık her anım ağaçlardı. Onlar. ve ben. Onlar. ben. Onlar. O. Onlar. Ve ben de gitmişti. Vücuduma tahmini belirsiz şiddetli bir rahatlama geldi. Sanki herşey tam da olması gerektiği gibiydi. Herşeyin sonu. Herşeyin başlangıcı. Benin yitimi. O. Onların biçili.

Hikayesinin burasında onun O olduğunu bildiğimi anladığını anladım yani onun da benim O olduğumu bildiğini öğrenmiş oldum. Herhangi bir mimik değiştirmeden devam ediyordu.

Gözlerimi kapattım. Sandım ki gözlerrimi açtım. Şimdi beni başta çeken mor güneş esişindeydi bedenim. Ve bedenim sadece benim bedenim olmaktan çıkıyordu, bunuysa görebiliyor/um gibiydi. Formun buharlaşması tınısında. Kulaklarım aklıma geldi, sanırım bu son aklıma erişişim olacaktı, az kalmıştı, kullaklarıma odakladım tüm aklımı o anda. Ne duyuyor olabilirdim? Birşey duyuyor muydum? Daha önce ne duymuştum? Tüm duyduklarım bir anda bana geri gelse ne olurdu? Formu? Boyutu? Kütlesi? İtimi? Tüm sesler. Tümden kastım neydi? Ben daha biraz önce neredeydim? O an, sadece O andı. Geri ve ilerisi olmadan ve nasılsa durmayan bir o an. Bedenim artık yoktu/yekti. Sadece O an vardı. Sadece O. İşte bu şekilde 'na dönüştüm. Gözümü açtığımda park Kermeşi kılığında O karşımdaydı. Park cep kadar bir boşluğa dönüştü. Eski kurumuş bir ağaç vardı arkasında, belli belirsiz gözüme ilişen, yaşlı körpe. Gülümsüyordu. Merhabalaştık. Yerdeki birkaç tulayı göstererek

Oturmak ister misin? İhtiyacın var gibi duruyor.

Olur dedim. Biraz sendelediğim için kolumdan tutarak bana yardımcı olmasına izin verdim. Oturduk. El çantasının içersinden yeşil papatya desenli bir su matarası çıkartıp bana uzattı. Titrek ellerimle mataraya uzandım.

Üstündekiler de ne? dedim istemsizce büyük yudumların ayıltmasıyla.

Mataramamın mı? Yeşil papatyalar. Çok çıkmaya başladığından beri heyecandan her yere yeşil papatya resmi serpilişmeye başladı bilirsin ki. Bankanın armağan matarasıdır o. Yeşil papatyalar evet, nasıl azalmışlardı. Korkmalarını anlamıştım ama bu kadar azalacaklarını hiç tahmin etmezdim. dedi. Elimden matarasını alıp çantasına koydu.

Şimdi daha iyisin ya. Seni gördüğüm ilk anda yanına gelmem gerektiğini anladım. Dalgın görünüyordun, dengen bozuldu bozulacak. Bu minik köşe parkı hep çok sevmişimdir. Bana geçmişimi hatırlatır, ondan arada uğrararım. Bana da bu kaldı iyi mi? Herkesiin geçmişini elinde tutması için bir item verirler, sana da yaşlı körpe çıkar. O da allahtan evine çok yakın bir yerde var. Gelmesi kolay.

Evet iyiyim teşekkürler. Ne. Neydi geçmişinizle ilgisi. dedim merakla. Durulmaya çalıştırıyordum zihnimi ona kilitlenme fikri doğdu. Asıl ona.

Dedektiftim. Köy katilleri dedktifi. Dikeldi eliyle yakasını düzeltti, şimdi daha ciddi birhavası vardı. Nefes aldı. Cümlesine devm ederken diyeceğini bildiğinden midir nedir hemen eski sönüklüğüne dönerek ama çok geçmeden işimden oldum. dedi üzmüştü bu durum onu belli ki, ağlayacak gibi devam etti o zamanlar herşey hızlanmıştı. Değişimin başları. Herşey iyiye giderken aslında herşey kötüye de gidiyordu. Bakışın önemliydi. Kristal açı her zaman ak değildi, ne matları vardı ah. Neyse, köylerde genelde cesetleri ormanlık alanlara gömerlerdi ya hani, taaa eskilerden onyedibin küsur hafta evveller. Ya da kaybolanlar ormanları severdi. Bu bedenler daha çürüyüp mineral ve metal olarak toprağa karışıp yakınındaki bitkiler tarafından emilip de bu bitkilerinin yapraklarından yansıyarak ışık dalga boylarının değimesinden, yaprakların cesetlerden yayılan nitrojenden dolayı klorofil üretmeyi arttırarak yemyeşil olması sayesinde orman orman gezmenin  de ilerisinde droneları da aşarak teknoloji coştu. Ve ardından tüm de bu gibi gelişimler sayesinde ağaçlarla konuşmaya başladığımız ilk anlardı aslında.Bilgisayar yardımı ile tabii. Dillerini çözdü kereta. Bir anda cuk nasıl bilgisayar diye bişey geldi onu da pek anlamadım ama neyse. Artık cesetler nerde hemen öğreniyorduk ormanlardan. 0101 pıt pıt. Saniyemizi bile almamaya başladı sadece 30 hafta içerisinde. E tabii katiller git gide azalıp onun yerine farklı meslek gruplarını oluşturmaya başladılar. Hiç biri de suç değildi üstelik yaptıkları şeylerin.

Ne. Neler yapmaya başladılardı?

Gelişme dönemi ilk furyası. Yaşımdan da anlayacağın gibi. derken yine bir dikeldi gururluydu o konuda da aynı eskiden dedektif oluşuyla olduğu gibi. Bir kısmı marangoza pek ihtiyaç olmadığından ama tahtayla ilgilenmek istedikleri için önceleri post füturistik denebilecek objeler yapmaya başladılar, sonrası hepsi birleşip dev yapılar kurmaya başladı. Köy köy post füturistikimsi kavramsal maragozlar belirledikleri birbirlerine yakın boş alanları yaptıklarıyla dolduruyorlar, sonra bu alan koca bir şehire dönüşüyor hızla. Orada insanlar yaşamaya başlıyor falan biliyorsundur. Yapılar da sağlam baya. Ee tabii bilirsin içlerinden atmaları gereken bir enerji var, katil enerjisi onları da ya o binaları yapmak için ya da bazıları da evlerin içini dolduracak üretimlerde bulunuyor, bir kısmı landın sokaklarını süslüyor sokak banklarını görmen lazım! Lüküs tek kişilik yaşam alanı vs.işte diğer şehirlerdeki ama şehir dediğim tüm TaucEti'nin her bir yanındaki şehirden bazı tip insanlar da doldurmaya başlıyor bu yeni yeri. Artsland böyle oluştu işte. Ne şehir ne ülke işte. Neyse o. Birtek o. Örneksiz. Ancak başındaki insanlar aslında katildi. Sonra onları doğayla konuşarak hemen bulduğumuzdan ötürü bıraktılar katilliği ve sanatla bu şehri kurdular. Landı büld eden. Orada yaşayanlar falan. Öyle yani, soyları o, geneli katil, ilk başları en azından. Sonra, heryerden evsiz, aç sanatçı, itilmiş bilimci, görmezden gelinmiş filozoj kim varsa dokuz bucak akın ettiler oraya.. Fasan filman.  Ve onların doğa yüzünden ellerinden alınmış katillik görevleri ardından ben de işimden oldum. Oraya birkez gittim tüm bunların ardından. İşimden olduğum oluyordu epey. Haftaca fazla. Mesleksizdim ama tır buldum onunla geziyordum. Ortanca doğmuş banayarıbağlı-insanım köküoralı birileriyle hayat başlatıp orada yaşayan olmuştu. Onun üzerine önce dayan dayan, kızgançlıktan ilk bi gitmedim sonra tırla kaydım orayada bir tausu. Normaldir ki bi garip yaşamları. Özellikle yarattıkları alan sayesinde görülen rüyalar bir ayrıymış. Bana bunu gittiğim ilk gün söylediler. Bana öyle rastgele bir rüyasını anlattı o gece uyumadan geri şehrime yola çıkmadan önce. Bu gece dönme planı ise, şimdi biliyoruz da, o anda, bana rüyasını anlatırken o gece oradan ayrılacağımı bilmiyordum. dedi duraksadı. Gerçekten de konuşmayı bitirmiş gibiydi. Sanırım sormamı bekliyordu.

Neydi rüyası?

Rüyasındaki evinde her kararırın arkasından gidemeyebilirmişsin dedi bana dedi ve duraksadı. Bu sefer yüzü bu konuşmayı bitirmiş gibi değildi, hafif endişeli yüzle bir noktaya sabitcesine o yere dalmış gibiydi. Karşısındaki onayarıbağlı-inanına. Sanki benim de karşımda gibiydi gözlerindeki yansımadan sızan. Devam etti, herşeyi anlatmaya hazır olduğunu hissettiği ilk anda. Taksalar homeostaz dönemlerine ister istemez girebilmiş olduklarındandır ki her birey de genel uyuma bir şekilde ayak uydurur. Çevreye uyum kimi zaman tepkili veya zor yollardan olsa da, bireyler bazıları sırf kendi bilinçleri ile çevreye uyum sağlamama isteklerini sürdüremeyebilirler. O durumsallar da ideolojik olarak ne düşündüklerini unutmaları onların hayrınadır yoksa hiç birşekilde, çevresel yönden mütevellit, ideolojilerinin peşlerinden rahatlıkla ve özgürce gidemezler. Sürüye uyarlar. Bu taa diğer cinslerden, türlerde, sınıflardan her ama herşeyden gelen eski uyum sağlama ortak meminden gelen bir yazgıdır. Bu değiştirilemez. diye devam etti kızım. Oradaki evi öyle bir sistemmiş. O yüzden neredeyse herkez aynı ancak yine de birbirlerinden farklı ve sınırları bu sebepten ötürü çok katı olan alt6 ana kladdan oluşmaktaymış. İçinde bulundukları yaşam alanı; tanımsız. Anlamlandırabildiği kadarıyla bir yüzeyler düzemi arasında, birbirlerinden farklı yerçekimi merkezleri olan, ışıklar gibi de birbirlerini kesen yüzeylerin birlikteliğinden oluşan, şekilsiz ancak form yüzeyde yaşam. Eğer o kelime yaşam ise elbette. Kızgınlık, üzgünlük, kaygı vb kavramların olmadığı bir düzen, düzlem, düşlem. Üç kural. Biri ilk bahsettiğim homeostaz burada olduğu gibi orda da var. Ancak taa başlardan yanlış anlaşılmış. Buradaki gibi yaşayacağımız her hangibir alana, yaşamak istediğimiz, bizim seçtiğimiz alana uyum sağlarken kendi dengelerini ( balance-itself) koruma adına kendilerini düzenlerler. Ancak zaten genelde kişiler kendilerine en uygun koşullara sahip alanlara içgüdüsel yöneldiklerinden oradaki gibi her birey genel uyuma bir şekilde ayak uydurmak zorunda değildir. Genel uyum daha uzak mercekli bir kavramdır burada. Orası TauCetiE kadar geniş değildi anlıcağın. Büyüklük kavramı da belirsiz ama güçlü kavramlardan biriydi onu anımsıyorum ama ne kadar kalabalıktık orda tanımlayamıyorum. Alt6 klandan 2kincide konumlanmıştım. Ama kimi zaman bu konumlarla nedenini anlamadığım şekilde değişiyor b5ş, 3ç, d4rt oluyordu. Kimi zaman klanıma hemen adapte oluyordum, kimi zaman hiç istemiyordum ama kendimi adapte buluyordum. Yani birbirine karşı 6 tarafın birbirleri yine bizlerdir. Dönüp duran şekilde karşı olduğumuz tarf oluşup duruyorduk. Karşı da bizdik karşı olan, karşı olunan da. Yani ortada bir birbirini götürme söz konusu olabilecek şekilde aynı karşılıklar durumu. Eşittirin iki ayrı yanında konuşlanmış. Ancak kural iki. Herşeyi ilk kuraldan biraz daha zor bir hale getiriyordu.

Neydi o dedim. Kafam biraz karışmaya başlamıştı. Ancak dedikleri doğruysa içinde olduğu evde hiç bulunmak istemezdim. Biraz korkmaya başladığımı hissettim. Bu bir doğal efektti. Ayağa kalkıp kütüphaneye yöneldi. Rafın arka kısmından birşey alıp mutfağa yöneldi. Suyu doldurduğu kabı ocağa koyduktan sonra elinde o şey ile gelmeye başladı yanıma. Elindekini tam göremiyordum. Biraz anda bedensel askıda kalarak anlatmasını sürdürdü. Uzun bir araydı. Kural ikiyi mi hatırlamaya çalışıyordu. Yoksa kural onu ne kadar derine götürebilirdi. Ona mı bakıyordu. Ancak şunu biliyordum ki çok güçlü O'lardan biriydi. Ona baktığında yalnızca Onu düşünüyor anlattıklarını onun anlattığı şekilden başka hiç bir ekleme yapmadan düşünebiliyordun. Renkler, sesler, formlar kusursuzdu. O baya etkili bir O'ydu. Ve buna fazla şaşırdım, etkilendim. Acaba o kadar güçlü bir O olmak nasıl bir his olurdu dedim ve korkum artmaya başladı. Kişiler arasında bu kadar görünerek dolaşan O'ların fazla sömürüldüğünü duymuştum. Tabii burada Artlandde öyle olması muhtemel. Ancak iki bu kadar güçlü O'nu yoğunluğunu kaldırabileceğimi düşünmüyordum. Korkum beni susturdu. Zihnimde de. Öyle 58 dakika kadar durduk. Sonra ilk hatırladığım şey devam ediyor olduğuydu.

Kural iki bu evde bir eşitin iki ayrı tarafındaki aynı karşıtlık birbirini götürmüyordu. Bu yüzden işler yanlış döngüde sürüp gitmeye devam eden möbiusttuk. Durmadan 6ltı tarafta da oluyorsun. İlkken ikiye karşı oluşuna karşı oluyorsun 3ç olunca karşı olduğuna oluyorsun karşı b5ş olunca olduğun şeye karşı olan 6ltı oluyorsun ilke karşı. Karşıtlık olmasa herşey sensin, herşey ben. Ancak Birbirini götürme ve irade yok. Hemen içine girdiğin klan neyse ona dönüşüyorsun ideoloji gücüçsüzlüğü salgını olmuş gibi tüm düzlemde. İradesizce öyle karşılaşıyorsun kendi iradesizliğinle. İlk iki kural yıkılana kadar yeni bir kural yok. Kendimi ne gibi birşeyin içinde bulduğumu anlamamıştım. Rüyada olduğum fikri yavaşça ellerimin arasından kaymaya başladı. Ben de sakin olup etrafta gezinmeye karar verdim. Burada ne kadar kalacaktım daha belli değildi.


Oh Lord, Don't Fascinate Me

i drink milk every day

Blog Archive