bu ne okumadan hemen paylaşıyorum, 3 sene önce
diskroni
öykülem
Bitkin
ve umutsuz görünmeye roleniyordum. Bu hemen işe yaradı, kendini yakın hissemiş
olacak ki atıldı:
Sorun
nedir?
Ben
2 gündür nu barda Jak isimli birini bekliyorum. Beni burdan alıp evinde 4 gün
misafir edecekti. Trenime daha 3 gün daha var, nerede kalırım ne yaparım
bilemiyorum. Beni bıraktılar ve .. ağlmamı güçlendirdim ve konuşmayı fadelice
durdurdum.
Edebileceğin
bir numara da mı yok?
Hayır
yok.
Çift
taraftanda mı?
Evet
öyle. Beni buraya bırakıp Jak adını vermeleri dışında bir bilgim yok ancak
trenin hangi orman ucundan kalkacağını biliyorum. İlk dinlediğim masada şu anda
onun yanında oturduğum masayı işaret ederek şu adam da Fortun ormanından
geliyor diye dedişmişlerdi. Tiyo ordan buraya paslanarak;
Nereden
kalkıyor?
Fortum
mu Fortun mu ne diyerek tecaülü arifimi sergiliyorum.
Fortun
diye düzeltiyor beni. Hafif havalanıyor, cilve seziliyor aşağıdan istediği.
Aa
o ormanı bilit misin?
Tabii
ben orda yaşarım.
AAA
öyle mi ne büyük şans! En azından bilen birine rastlamak bile beni sevindirdi.
İçkisinden bir yudum aldı. Birden bardaki müziğin ritmi değiimeye başladı.
Hızlanmıştı. Orada anladım onun Onlardan olduğunu daha bilmediğini. Farkında
olmadan değiştiriyordu çevresindeki etkenleri.
Burada
seninle Jak i beklemem de sakınca var mı? dedim dikkatini dağıtmadan.
Elbette
ancak kısa süre sonra yola çıkmalıyım. Evde beni bekleyenler var dedi.
Hmm
acaba biriyle mi? Tam gözlerimi çekerken minik bir panikle devam etti.
Hayvanlarım
var. Gülümsedim. Olabildiğince sıcak ve içten. Ayağa kalkıp bara yöneldi.
Ne
alırdın?
İki
yassılı tam diker bir öz suyu lütfen. dedim. Bara doğru emin adımlarla
ilerledi. Sanki kendini adımlarına çok zorluyor gibiydi. Sarhoş olduğunu ve
beni düşündüğünü anladım. Barın ışıkları kızarmıştı. Tüm hareketlerini izlemeye
koyuldum ve bunu ona fark ettirererek yapıyordum. Tavırları akışkanlaştı.
Barmen içkilerimizi hazırlarken ona birşeyler anlatıyordu ve barmen de onu pür
dikkat dinleyerek arada ona kısa cevaplar veriyordu. Müzik egzotikti. Ormanla
ilgili bişeyler anlattığı çok açıktı. Ormancı olmalıydı. Ancak araştırma
kısmından. Bunu açıkça kılığından okuyabiliyordunuz. İçkilerimiz hazır
olduğunda birkaç saniye durakladı. Barmen kendi işine koyulmuştu. Cevap
beklediği veyahut da lafı yoktu karşısına. Hafif kafasını kendini uyandırmak
istercesine titreterek salladı. O sırada onu kötü hissettirmemek için yavaşça
ama emin olarak başka izlenecek bir noktaya çevirdim ve orayı izlemeye
koyuldum. Beş saniye sonra kendinden çok emin şekilde yanımdaydı. İçkileri
yavaşça masaya koydu. Gittiğinden beri herşeyiyle çok değişmişti ama haberi
yoktu. Kendisine düş diker almıştı. Acelemiz o kadar da yoktu. En azından daha
bir saat daha oradaydık ve Jak i bekleyecektik.
Burada
ne yapıyorsun? dedi.
Özel
bilgi ancak kutu temelli alan yapımının sanat kısmındanım.
Anladım.
Daha önce de kutu temelli alan yapımından birisiyle tanışmıştım. Senin gibi
sanat kısmından değildi ama. Az daha art mertebelerindendi. Kara yosunu
mühendisi çırağının yazmanı.
nasıl
tanıştınız?
432
hafta kadar önce bir süre burada çalışma toplamak için kalmaya geldi. Ben Orman
araştırma yazmanıyım. Tabii olduğum alan çok geniş. Burada ormanların sayısı az
ama kapsamları yayıktır. Karasal anlam araştırması buraya gelip ben gibi 7
yazmana da uğramadan çıkışta bildim belgesini imzalatamaz. Ve şanslıydı ki en
çok kara yosunu bilgisi de bendeydi. Ben son uğrağındaki yazmandım. Eğer ben
burada olamasaydım neredeyse hiç bilgi edinemeden bildim belgesi kapıp geldiği
yere boşlu dönmek durumunda kalacaktı.
Birkaç
yudum aldı. Göz kontağını hiç çekmiyordu ve bu beni ona dokuz korkunçça
bağlamaya başladı. Orada, o anda sadece O vardı. Dediği hiç birşey beni başka
bir anıya götüremiyordu. Dediği her şeyi anlayıp, herşeyi resmedebiliyordum ama
onun bilgisi ve deneyimiyle formlaşıyorlar gibiydi her bir dediği ancak bunu
bile bilemeden sadece onda kallıyordum her kelimesinde her çehresinde.
Büyülenmiştim. O ana kadar karşılaşmış olduğum en güçlü O lardan biriydi.
Kendimi ona tahmin ettirdiğimden daha hızlı ve derin kaptırmıştım. Artık
ellerindeydim. Ve hala bunu bilmiyor olabilirdi ama gücü bana acaba O da O
olduğunun farkında mı dedirtmeden de edemiyordu. Bunu bilmem imkansızdı. BU
konuyu asla konuşamayacağımız çok aşikardı. Bunu ikimiz de ya biliyor ya da
daha sadece ben biliyordum. Devam etti.
Benim
evimde 127 saat vakit geçirdik. Işıklar kızarıp duruyordu. Heycanlandım.
Çoğunda
uyanıktık. Işıklar parlıyor kısılıyor. Feyd yukarı feyd aşağıya. Islandım.
Üzerine
konuşulması ve tartışılması gereken çok konu vardı o tür yazmanlığı kotarabilmesi
için. Bildiğim her şeyi ona anlattım. Işık normale döndü.
Senin
kara yosunları ile ilgili bu eşsiz birikiminin toptancısı durum nedir? dedim
cilveli cilveli. Gözlerini karşıya
diktik. Diliyle üst dişlerinin üzerini temizler gibi bir hareket yaparak devam
etti. Ormancılık serüvenimin ilk başlayış nedeni olarak o günü sayabilirim
sanırım. Yağmurlu bir gündü. Yeşil papatyalardan az çıktığı dönemlerde, güneş
morumsu esiyordu. Parkın yanından geçerken içerisinden karşı sokağı
görebiliyordum. Parka girmek gibi bir niyetim yoktu. Ama beni arasından
gördüğüm sokak çok cezbetmeye başlamıştı. İlk girişten kendimş içeriye doğru
saldım. O zamanlarda parkta 52 adımdan fazla atamazdın. İçine girdikçe
arasından gördüğüm sokak uzaklaşıyor gibiydi.
Ben parkı büyüten olmuştum. Adımım fazladan ağaç doğurtan.. Cap canlıı
görünen yeşil papatyalar gri papatlara
dönüşmeye başladı. Güneş de ardından eskiyelerek dağıldı. Ne zaman gece
olmuştu? Y a da zaten geceydi de ben parka bakınca mı gün tekararlıca görünmüştü
bana, geçmiş anılarımla? Karşıdaki o sokağa beni çeken neydi? Açmıydım? Cafe mi
arıyordum? İçimdeki doldurmaya çalıştığım boşluk da nereden çıkmıştı öyleyse?
Yemekten kalkmamış mıydım? Nereden geliyordum, nereye gidiyordum. Soruların
yanıtları gelmediği gibi sorularda feydleşmeye başlamıştı. Çok geçmeden neyin
içerisine düştüğümü anladım. Bir park kermeşine denk gelmiştim. Beni sanrı
bakışıyla etkilemiş olmalıydı. Parkı muhasara etmiş olmalıydı. Onlardan birine
parkta hiç denk gelmemiştim. Ancak diğer denk gelişlerimden daha pahalıya
patlayacağını gördüğüm alanın genişliğinden hemen anlayabiliyordum.
Sakinleşmeye çalıştım ve adımlarımı yavaşlattım, ardından durdum. Arkamı
döndüğümde ilk park girdiğim noktayı görür gibiydim ama hangi yönden gelmiş
lduğumu kest,remediğimden hiç birşeye
emin olamıyordum. Zaman durmuş ama zaten her zaman bu durmuş olduğu andaymış
gibiydi yaşamım. Yaşamım kelimesi ise sadece çevremde gördüklerimi
hatırlatabilen bir hatıra kabına dönmüştü. Y a da hep öyle miiydi? Nefes al
nefes ver. Sokağa döndüm, baktığım yerin ötes ağaçlarla kaplanmıştı. Şimdi
herhangibir eski bakışladığım noktaya dönsem orası ağaçlara bollanıyordu. Tek
yön kalmıştı o da ilk geldiğimi düşündüğüm noktaya hızlıca dönmek. Tüm bu
bahsettiklerim 5 saniye içerisine sığmış 5 kütleli ağır döner gezegenimsi
süreminde akıyordu. Tekrardan ağaçlarla karşılaştı paniğim. Artık her anım
ağaçlardı. Onlar. ve ben. Onlar. ben. Onlar. O. Onlar. Ve ben de gitmişti.
Vücuduma tahmini belirsiz şiddetli bir rahatlama geldi. Sanki herşey tam da
olması gerektiği gibiydi. Herşeyin sonu. Herşeyin başlangıcı. Benin yitimi. O.
Onların biçili.
Hikayesinin
burasında onun O olduğunu bildiğimi anladığını anladım yani onun da benim O
olduğumu bildiğini öğrenmiş oldum. Herhangi bir mimik değiştirmeden devam
ediyordu.
Gözlerimi
kapattım. Sandım ki gözlerrimi açtım. Şimdi beni başta çeken mor güneş
esişindeydi bedenim. Ve bedenim sadece benim bedenim olmaktan çıkıyordu,
bunuysa görebiliyor/um gibiydi. Formun buharlaşması tınısında. Kulaklarım
aklıma geldi, sanırım bu son aklıma erişişim olacaktı, az kalmıştı,
kullaklarıma odakladım tüm aklımı o anda. Ne duyuyor olabilirdim? Birşey
duyuyor muydum? Daha önce ne duymuştum? Tüm duyduklarım bir anda bana geri
gelse ne olurdu? Formu? Boyutu? Kütlesi? İtimi? Tüm sesler. Tümden kastım
neydi? Ben daha biraz önce neredeydim? O an, sadece O andı. Geri ve ilerisi
olmadan ve nasılsa durmayan bir o an. Bedenim artık yoktu/yekti. Sadece O an
vardı. Sadece O. İşte bu şekilde 'na dönüştüm. Gözümü açtığımda park Kermeşi
kılığında O karşımdaydı. Park cep kadar bir boşluğa dönüştü. Eski kurumuş bir
ağaç vardı arkasında, belli belirsiz gözüme ilişen, yaşlı körpe. Gülümsüyordu.
Merhabalaştık. Yerdeki birkaç tulayı göstererek
Oturmak
ister misin? İhtiyacın var gibi duruyor.
Olur
dedim. Biraz sendelediğim için kolumdan tutarak bana yardımcı olmasına izin
verdim. Oturduk. El çantasının içersinden yeşil papatya desenli bir su matarası
çıkartıp bana uzattı. Titrek ellerimle mataraya uzandım.
Üstündekiler
de ne? dedim istemsizce büyük yudumların ayıltmasıyla.
Mataramamın
mı? Yeşil papatyalar. Çok çıkmaya başladığından beri heyecandan her yere yeşil
papatya resmi serpilişmeye başladı bilirsin ki. Bankanın armağan matarasıdır o.
Yeşil papatyalar evet, nasıl azalmışlardı. Korkmalarını anlamıştım ama bu kadar
azalacaklarını hiç tahmin etmezdim. dedi. Elimden matarasını alıp çantasına
koydu.
Şimdi
daha iyisin ya. Seni gördüğüm ilk anda yanına gelmem gerektiğini anladım.
Dalgın görünüyordun, dengen bozuldu bozulacak. Bu minik köşe parkı hep çok
sevmişimdir. Bana geçmişimi hatırlatır, ondan arada uğrararım. Bana da bu kaldı
iyi mi? Herkesiin geçmişini elinde tutması için bir item verirler, sana da
yaşlı körpe çıkar. O da allahtan evine çok yakın bir yerde var. Gelmesi kolay.
Evet
iyiyim teşekkürler. Ne. Neydi geçmişinizle ilgisi. dedim merakla. Durulmaya
çalıştırıyordum zihnimi ona kilitlenme fikri doğdu. Asıl ona.
Dedektiftim.
Köy katilleri dedktifi. Dikeldi eliyle yakasını düzeltti, şimdi daha ciddi
birhavası vardı. Nefes aldı. Cümlesine devm ederken diyeceğini bildiğinden
midir nedir hemen eski sönüklüğüne dönerek ama çok geçmeden işimden oldum. dedi
üzmüştü bu durum onu belli ki, ağlayacak gibi devam etti o zamanlar herşey
hızlanmıştı. Değişimin başları. Herşey iyiye giderken aslında herşey kötüye de
gidiyordu. Bakışın önemliydi. Kristal açı her zaman ak değildi, ne matları
vardı ah. Neyse, köylerde genelde cesetleri ormanlık alanlara gömerlerdi ya
hani, taaa eskilerden onyedibin küsur hafta evveller. Ya da kaybolanlar
ormanları severdi. Bu bedenler daha çürüyüp mineral ve metal olarak toprağa
karışıp yakınındaki bitkiler tarafından emilip de bu bitkilerinin yapraklarından
yansıyarak ışık dalga boylarının değimesinden, yaprakların cesetlerden yayılan
nitrojenden dolayı klorofil üretmeyi arttırarak yemyeşil olması sayesinde orman
orman gezmenin de ilerisinde droneları
da aşarak teknoloji coştu. Ve ardından tüm de bu gibi gelişimler sayesinde
ağaçlarla konuşmaya başladığımız ilk anlardı aslında.Bilgisayar yardımı ile
tabii. Dillerini çözdü kereta. Bir anda cuk nasıl bilgisayar diye bişey geldi
onu da pek anlamadım ama neyse. Artık cesetler nerde hemen öğreniyorduk ormanlardan.
0101 pıt pıt. Saniyemizi bile almamaya başladı sadece 30 hafta içerisinde. E
tabii katiller git gide azalıp onun yerine farklı meslek gruplarını oluşturmaya
başladılar. Hiç biri de suç değildi üstelik yaptıkları şeylerin.
Ne.
Neler yapmaya başladılardı?
Gelişme
dönemi ilk furyası. Yaşımdan da anlayacağın gibi. derken yine bir dikeldi
gururluydu o konuda da aynı eskiden dedektif oluşuyla olduğu gibi. Bir kısmı
marangoza pek ihtiyaç olmadığından ama tahtayla ilgilenmek istedikleri için
önceleri post füturistik denebilecek objeler yapmaya başladılar, sonrası hepsi
birleşip dev yapılar kurmaya başladı. Köy köy post füturistikimsi kavramsal
maragozlar belirledikleri birbirlerine yakın boş alanları yaptıklarıyla
dolduruyorlar, sonra bu alan koca bir şehire dönüşüyor hızla. Orada insanlar
yaşamaya başlıyor falan biliyorsundur. Yapılar da sağlam baya. Ee tabii
bilirsin içlerinden atmaları gereken bir enerji var, katil enerjisi onları da
ya o binaları yapmak için ya da bazıları da evlerin içini dolduracak üretimlerde
bulunuyor, bir kısmı landın sokaklarını süslüyor sokak banklarını görmen lazım!
Lüküs tek kişilik yaşam alanı vs.işte diğer şehirlerdeki ama şehir dediğim tüm
TaucEti'nin her bir yanındaki şehirden bazı tip insanlar da doldurmaya başlıyor
bu yeni yeri. Artsland böyle oluştu işte. Ne şehir ne ülke işte. Neyse o.
Birtek o. Örneksiz. Ancak başındaki insanlar aslında katildi. Sonra onları
doğayla konuşarak hemen bulduğumuzdan ötürü bıraktılar katilliği ve sanatla bu
şehri kurdular. Landı büld eden. Orada yaşayanlar falan. Öyle yani, soyları o,
geneli katil, ilk başları en azından. Sonra, heryerden evsiz, aç sanatçı,
itilmiş bilimci, görmezden gelinmiş filozoj kim varsa dokuz bucak akın ettiler
oraya.. Fasan filman. Ve onların doğa
yüzünden ellerinden alınmış katillik görevleri ardından ben de işimden oldum.
Oraya birkez gittim tüm bunların ardından. İşimden olduğum oluyordu epey.
Haftaca fazla. Mesleksizdim ama tır buldum onunla geziyordum. Ortanca doğmuş
banayarıbağlı-insanım köküoralı birileriyle hayat başlatıp orada yaşayan
olmuştu. Onun üzerine önce dayan dayan, kızgançlıktan ilk bi gitmedim sonra
tırla kaydım orayada bir tausu. Normaldir ki bi garip yaşamları. Özellikle
yarattıkları alan sayesinde görülen rüyalar bir ayrıymış. Bana bunu gittiğim
ilk gün söylediler. Bana öyle rastgele bir rüyasını anlattı o gece uyumadan
geri şehrime yola çıkmadan önce. Bu gece dönme planı ise, şimdi biliyoruz da, o
anda, bana rüyasını anlatırken o gece oradan ayrılacağımı bilmiyordum. dedi
duraksadı. Gerçekten de konuşmayı bitirmiş gibiydi. Sanırım sormamı bekliyordu.
Neydi
rüyası?
Rüyasındaki
evinde her kararırın arkasından gidemeyebilirmişsin dedi bana dedi ve
duraksadı. Bu sefer yüzü bu konuşmayı bitirmiş gibi değildi, hafif endişeli
yüzle bir noktaya sabitcesine o yere dalmış gibiydi. Karşısındaki
onayarıbağlı-inanına. Sanki benim de karşımda gibiydi gözlerindeki yansımadan
sızan. Devam etti, herşeyi anlatmaya hazır olduğunu hissettiği ilk anda.
Taksalar homeostaz dönemlerine ister istemez girebilmiş olduklarındandır ki her
birey de genel uyuma bir şekilde ayak uydurur. Çevreye uyum kimi zaman tepkili
veya zor yollardan olsa da, bireyler bazıları sırf kendi bilinçleri ile çevreye
uyum sağlamama isteklerini sürdüremeyebilirler. O durumsallar da ideolojik
olarak ne düşündüklerini unutmaları onların hayrınadır yoksa hiç birşekilde, çevresel
yönden mütevellit, ideolojilerinin peşlerinden rahatlıkla ve özgürce
gidemezler. Sürüye uyarlar. Bu taa diğer cinslerden, türlerde, sınıflardan her
ama herşeyden gelen eski uyum sağlama ortak meminden gelen bir yazgıdır. Bu
değiştirilemez. diye devam etti kızım. Oradaki evi öyle bir sistemmiş. O yüzden
neredeyse herkez aynı ancak yine de birbirlerinden farklı ve sınırları bu
sebepten ötürü çok katı olan alt6 ana kladdan oluşmaktaymış. İçinde
bulundukları yaşam alanı; tanımsız. Anlamlandırabildiği kadarıyla bir yüzeyler
düzemi arasında, birbirlerinden farklı yerçekimi merkezleri olan, ışıklar gibi
de birbirlerini kesen yüzeylerin birlikteliğinden oluşan, şekilsiz ancak form
yüzeyde yaşam. Eğer o kelime yaşam ise elbette. Kızgınlık, üzgünlük, kaygı vb kavramların
olmadığı bir düzen, düzlem, düşlem. Üç kural. Biri ilk bahsettiğim homeostaz
burada olduğu gibi orda da var. Ancak taa başlardan yanlış anlaşılmış. Buradaki
gibi yaşayacağımız her hangibir alana, yaşamak istediğimiz, bizim seçtiğimiz
alana uyum sağlarken kendi dengelerini ( balance-itself) koruma adına
kendilerini düzenlerler. Ancak zaten genelde kişiler kendilerine en uygun
koşullara sahip alanlara içgüdüsel yöneldiklerinden oradaki gibi her birey
genel uyuma bir şekilde ayak uydurmak zorunda değildir. Genel uyum daha uzak
mercekli bir kavramdır burada. Orası TauCetiE kadar geniş değildi anlıcağın.
Büyüklük kavramı da belirsiz ama güçlü kavramlardan biriydi onu anımsıyorum ama
ne kadar kalabalıktık orda tanımlayamıyorum. Alt6 klandan 2kincide konumlanmıştım.
Ama kimi zaman bu konumlarla nedenini anlamadığım şekilde değişiyor b5ş, 3ç,
d4rt oluyordu. Kimi zaman klanıma hemen adapte oluyordum, kimi zaman hiç
istemiyordum ama kendimi adapte buluyordum. Yani birbirine karşı 6 tarafın
birbirleri yine bizlerdir. Dönüp duran şekilde karşı olduğumuz tarf oluşup
duruyorduk. Karşı da bizdik karşı olan, karşı olunan da. Yani ortada bir
birbirini götürme söz konusu olabilecek şekilde aynı karşılıklar durumu.
Eşittirin iki ayrı yanında konuşlanmış. Ancak kural iki. Herşeyi ilk kuraldan
biraz daha zor bir hale getiriyordu.
Neydi
o dedim. Kafam biraz karışmaya başlamıştı. Ancak dedikleri doğruysa içinde
olduğu evde hiç bulunmak istemezdim. Biraz korkmaya başladığımı hissettim. Bu
bir doğal efektti. Ayağa kalkıp kütüphaneye yöneldi. Rafın arka kısmından
birşey alıp mutfağa yöneldi. Suyu doldurduğu kabı ocağa koyduktan sonra elinde
o şey ile gelmeye başladı yanıma. Elindekini tam göremiyordum. Biraz anda
bedensel askıda kalarak anlatmasını sürdürdü. Uzun bir araydı. Kural ikiyi mi
hatırlamaya çalışıyordu. Yoksa kural onu ne kadar derine götürebilirdi. Ona mı
bakıyordu. Ancak şunu biliyordum ki çok güçlü O'lardan biriydi. Ona baktığında
yalnızca Onu düşünüyor anlattıklarını onun anlattığı şekilden başka hiç bir
ekleme yapmadan düşünebiliyordun. Renkler, sesler, formlar kusursuzdu. O baya
etkili bir O'ydu. Ve buna fazla şaşırdım, etkilendim. Acaba o kadar güçlü bir O
olmak nasıl bir his olurdu dedim ve korkum artmaya başladı. Kişiler arasında bu
kadar görünerek dolaşan O'ların fazla sömürüldüğünü duymuştum. Tabii burada
Artlandde öyle olması muhtemel. Ancak iki bu kadar güçlü O'nu yoğunluğunu
kaldırabileceğimi düşünmüyordum. Korkum beni susturdu. Zihnimde de. Öyle 58
dakika kadar durduk. Sonra ilk hatırladığım şey devam ediyor olduğuydu.
Kural
iki bu evde bir eşitin iki ayrı tarafındaki aynı karşıtlık birbirini
götürmüyordu. Bu yüzden işler yanlış döngüde sürüp gitmeye devam eden
möbiusttuk. Durmadan 6ltı tarafta da oluyorsun. İlkken ikiye karşı oluşuna
karşı oluyorsun 3ç olunca karşı olduğuna oluyorsun karşı b5ş olunca olduğun
şeye karşı olan 6ltı oluyorsun ilke karşı. Karşıtlık olmasa herşey sensin,
herşey ben. Ancak Birbirini götürme ve irade yok. Hemen içine girdiğin klan
neyse ona dönüşüyorsun ideoloji gücüçsüzlüğü salgını olmuş gibi tüm düzlemde.
İradesizce öyle karşılaşıyorsun kendi iradesizliğinle. İlk iki kural yıkılana
kadar yeni bir kural yok. Kendimi ne gibi birşeyin içinde bulduğumu
anlamamıştım. Rüyada olduğum fikri yavaşça ellerimin arasından kaymaya başladı.
Ben de sakin olup etrafta gezinmeye karar verdim. Burada ne kadar kalacaktım
daha belli değildi.