January 30, 2010

biriktirerek ilerliyorum.
o,oralı bile olmuyor.
kollarını okşuyorum.
o,
kollarını çekiyor.

aklı başında birine benziyor.




i like boys that like their mohters(L)

January 24, 2010

camı sakın açık unutma.
atlar kaçar sonra.
camı sakın açık unutma.
filler kaçar sonra.

January 22, 2010

aynı anda;
yaslandı,
öksürdü
ve
baktı.
her zamanki gibi yapmacıktı.

January 18, 2010



anlatamam.

January 15, 2010

Mesi

havanın aptallığa alıştığı bir saatti güneşin batışı ve yokluğun bize varlıktan daha yakınlaştığı anlarda;sessizce üzerimize sinen yeşil kokulu nane dallarının yorgunluğu yüzümüzden okunuyordu.
zorlu ve hızlı kararsızlık toplantılarının ardından,ılık ılık içilen çin çayına doyumsuzluğumuz gözler önüne serildi:
-"limonu biraz az olmamş mı?"dedi lila elbiseli,masum yüzlü kız.
-"benimki tam kıvamında Mesicim.istersen biraz daha limon sıkabilirim?"dedi yakışıklı oğlan.
Mesi yavaş ve prensesleri andırır şekilde istemediğini belli edercesine;kafasını salladı.
rüzgarın burunlarına taşıdığı karanfil kokusu dört bir yanlarını sarmıştı ve oturdukları yerden etrafa şöyle bi bakınca onlarca çiçek türü aynı anda beyinlerini renklendirebilir pozisyondaydı.Mesi bardağı bırakıp birden ayağa fırladı.yakışıklı oğlan onun hangi çiçeğe doğru gidebildiğini eğer tahmin edebilseydi;kasabanın kahini bile seçilebilirdi-çiçekler heryerdeydi ve bu yer çok büyüktü.
narin adımlarla beyaz tenli çıplak ayağını eskimiş bahçe fayanslarında gezdirdi,bir o yana bir bu yana doğru süzülerek minik motifli bir dans sergileyen Mesi,yakışıklı oğlana dönerek;
-"sizden biraz izin istesem?"dedi.
yakışıklı oğlan;
-"hay hay."
terliklerini eline aldı,sessizce dönüp büyük adımlarla evin içerisine daldı.çalışma odasının önünden geçerek köşeyi döndü,dinlenme odasında duvara asılmış aile fotoğraflarını hızlıca geçerek merdivenlere ulaştı.küflenmiş kırmızı biber rengindeki merdiven halısının yumuşaklığını vücuduna topladı.ikinci kattaki rutubet kokusunu geçtikten sonra,bir üst kattaki huzurun kokusuna ulaştı.odasının kapısı aralıktı ve hafifçe ittikten sonra pencereden içeri süzen altınsarısının turuncuyla dans ettiği güneş ışığını selamladı.kapıyı sessizce kapattı.
-"gelmişsin"dedi Mesi.yatakta uzanan kişi cevap vermeden yattığı pozisyonu Mesinin yüzünü görebilecek şekilde değiştirdi ve gözlerini Mesinin dayanılmaz güzel mavilikteki,parlak ve açık tonlu gözlerine dikti.
-"çay nasıldı?"dedi.
-"güzeldi güzel olmasına ama sanki biraz daha limon olsa daha güzel olabilirdi"dedi Mesi.üzerindeki mavi tüllü lila elbisesini çıkartmaya başladı.içliğinin gümüş parlaklığı güneşin içeri süzebildiği ışıkla birleşince daha da tatlı bir duruş kazanmıştı ve karşısındakini etkilemek için birebirdi.saç örgüsünü açıp tokayı kitaplığındaki bir kutunun içne koydu.aynalı tuvalet masasının önüne oturup kestane renkli,ışıltılı saçlarını taramaya başladı.her bir fırça darbesinde odanın etrafına hindistan cevizi kokuları yaylılıyordu ve yataktaki kişi;
-"kokunu seviyorum"dedi.
Mesi arkadasını dönmeden saçlarını taramaya ve kokusunu koklamaya devam etti.
Mesi:
-"hindistan cevizini seviyorum.".dedi.
yatakta,güzelce yatan kişi ayağa kalkıp Mesinin yanına doğru ilerledi ve ellerini Onun omuzlarına koyarak içliğinin askılarını aşağa doğru sıyırdı.Mesi ona doğru dönüp maviliğini karşınındakinin içine akıttı.ayağa kalktı ve gümüş rengi;yerleri yaladı.Mesi karşısındakinin elini tuttu ve yatağa kadar onu peşinde sürükledi.şimdi ise ayın o inanılmaz beyazlığı Mesinin o masum beyazlığını daha da parlak kılmaktaydı-ay ışığı bütün vücudunu kaplamıştı.hardal sarısı saten çarşafın üzerinde tıpkı o aymış gibi parlayan vücudu,hafif rüzgarda uçuşan kestane saçları;dayanılmazdı.
dudakları birbirinden fazla ayrılmıyordu ve ayrıldığı anlarda da dudaklar yine vücudun farklı bir noktasını ısıtıyordu.herşey narin,sessiz ve sıcaklıkla beraber çok güzel bir uyumla devam ediyordu.karşısındaki kişi Mesinin istediği şeyleri ona verebiliyor gibi duruyordu.çarşafın saflığı vücutlarını sarmıştı ve etraf gitgide daha da karanlık olmaya başlamıştı.
devamlılığın hızlılığı ve aceleliğin anlamsızlığı ikisininde gözlerinden okunuyordu.Mesi biraz yavaşladı ve ona döndü;
-"zaman hızlı geçiyor"dedi.karşısındaki baş ağrısının yüzde oluşturabileceği en kötü mimiği vererek Mesiye uzun uzun baktı ve yataktan kalktı.
-"nişanlın gelmeden önce gitsem iyi olucak"dedi.
Mesinin yüz ifadesi tatminsizliğinin kimliğini taşıyordu.karşısındaki yatağın altın sarısı fırfırlarının bittiği noktadaki koyu yeşil kıyafetini eline alarak aynanın başına geçti.oradan Mesinin sadece ay teni ve deniz mavisi gözleri seçilebiliyordu.onu izleyerek giyindi ve selamlayarak odadan kendini merdivenlere attı.Mesi bu sefer,her zaman olduğundan daha da tedirgindi ve tedirgin oluşu onun yüz hatlarına yansımakla birlikte ellerini titretmeyede yetmişti.doymamıştı ve doyumsuzluğu aklını kaybetmesine yol açıcak kadar içten isteklere bağlıydı.ardından sesler işitti ve hemen üzerine rüzgarı kesebilen kalınlıktaki mürdüm rengi sabahlığını geçirip kapıya yakınlaştı.merdivenlerde yakışıklı oğlan-nişanlısının sesini duydu ve dinlemeye koyuldu;
-"hala yatmadınız mı Sophie hanım?"dedi.Sophie cevapladı;
-"şimdi yatıyorum efendim"dedi.
-"Mesinin bişeye ihtiyacı mı varmış?"
-"hayır sadece zili çaldığını sanmışım efendim"dedi.Albert gülümsedi ve merdivenlerin ortasından yukarı doğru süzülmeye devam etti.aniden arkasını dönüp;
-"yarın burda yokum,Mesinin sıkılmamasını sağla Sophiecim"dedi.
Sophie eğilip selamladı ve koyu yeşil elbisesi küflenmiş kırmızı biber rengindeki merdiven halısıyla büyük bir uyum içerisindeydi..

January 2, 2010

önce biraz bilgi.
sonra
-sonrasını boşver.
uzan,
anlatacaklarım var.

January 1, 2010

"seni düşlemek bana çok uzak,seni hissetmek.keşke gerçekten yaşamayı bilen biri olsan diye düşünmek artık beni tatmin edemiyor.çünkü anlıyorum seni,sen öylesine varolanlardansın ve öylesine sevişirsin.
öylesine birisin.mesela çay içerken aklıma gelirsin.sonra hemen gidersin."

-diabro nomikta

i drink milk every day