March 29, 2009

yararsız kuş


meğersem öyle değilmiş.bu kuşun öğreneceği daha çok şey var.bir sürü.anne babası çiftleşiyor ve artık onu beslemiyorlar.çok gerçek bir tehlike olan şey ise;yukarıdan gelen kuş onu tuzağa düşürüyor.ama o dinginliğin ormana döndüğü sıralarda ağaçların arasına saklanarak şanslı bir kaçış gerçekleştiriyor ve değerli bir öğrenim tecrübesi kazanıyor.
bu kuşun öğrenebilcekleri çok ama yine de sınırlı.minik solucanlar bile ondan hızlı davranıyor zaman zaman.kanatlarını çırpmaya başladığı sırada etrafa yaydığı rüzgar tabakaları o kadar az ki ağaçta son bahar nedeniyle düşmeye hazır yapraklar bile ondan etkilenmiyor.bu minik kuşun daha öğreneceği çok şey var.ilk olarak kendine bir eş bulmalı.ama bi tane,fazlası değil.

March 27, 2009

teşekkürler yemekler


garip şeyler yaptım ben.farklı uğraşlar edindim mesela.sıkıntıdan,ben,saçlarımı kestim biraz.bahçede oturdum geceleri.
su yerine kola içtim,içtim,çok kola içtim.yemeklerimi kendim yaptım ve yedim.
garip şeyler yaptım ben.adı bile olmayan şeyler.anlatılması güç düşünceler.tırnaklarımı yemeyi bıraktım iki üç gün,sonra yine başladım tabii.saçımı soldan ayırdım bir iki hafta.sıkıldım ama.
telefonumu bozdum hiç acımadan.mesajları okumadan sildim,arayanları açmadım hiç.ben sıkıntıdan,farklı parklar keşfettim.salıncaklardan düşenleri izledim.
ben garip şeyler yapmanın ne kadar eğlenceli olduğunu farkettim.teşekkür ediyorum bir de sana;yemekler çok zevk verdi bana.

March 25, 2009

sinsi su şişesi


hava hala karanlıkken ben
kalktım aniden yerden
yatağımda yeni çarşafım
üzerinde beni boğan;
pis kokulu bir portakal ağcım

hava hala sıcakken çıktım ben
dolaba ulaşmayı diledim senden
ah tanrım
bunu bana niye yaptın?
su şişesini yine mi dışarda bıraktım

-

-"iyi geceler demek kolay."dedi sakin kız sessizce.gecenin sonundan başlamıştı günlük yorumlamalarına.
-"önemli olan sabah kalktığında günaydın diyebilmek."dedi kumral ve sakin kız hızlıca.cümlelerini önceden hazırlamış gibi hızlı konuşuyordu aslında.sanki ne olucağını bilir gibi daha cümlesini bitirmeden ağzını açıyordu.sinirliydi sözleri ama sakin bir tavır içerisindeydi.
-"bana bak."dedi çocuk.
-"sakın kafanı çevirme ve sözlerini unutma,daha vaktimiz var."
elindeki şişeyi çimenlere fırlatıp,yere kızın yanına oturdu.
-"şimdi söyle söylemek istediklerini,bu sefer bırakıp gitmiycem söz veriyorum."dedi çocuk.kız hala sessizdi.saçları rüzgarla sevişiyordu ve bu durumdan çok hoşnuttu.
-"ne oldu da böyle anlamsız davranıyoruz acaba?"dedi kız.çocuk biraz geriledi ve hiç cevap vermedi.biraz sessizliği dinlediler.
-"neden bu kadar gereksiz olduğunu düşünmeme neden oluyorsun?"dedi kız.çocuk sinirlenmişti
-"çünkü sana sinir oluyorum."dedi.kız aldırmadan bir sigara yaktı ve saçları rüzgarla öpüşmeye başladı bu sırada.
-"beyin yiğici sessizliğinden nefret ediyorum."dedi çocuk.
-"biraz rahatlığa ihtiyacım var,kendim için,bence en iyisi de bu."
kız biraz duraksadı ve başını öne eğip işaret parmağıyla yerdeki kumlara bişeyler çizmeye başladı.
-"cevap vermiycek misin?"dedi sabırsız oğlan.
-"neden?daha vaktimiz yok muydu?".çocuk kıza baktı ve ayağa kalktı
-"iyi geceler."
hava aydınlanmaya daha yeni başlamıştı..

aa

NE-RE-DE-SİN BE KA-DIN!

March 24, 2009

üç numaralı odada bir kaç tane geyle karşılaştım.(Mavi yedi)




onunla üç numaralı odada buluşucaktık.yetmiş ikinci sokakla yüz on ikinci sokağın karşılaştığı köşedeki,minik oteldeki üç numaralı oda.Mavi bana gitmem gereken yerlerin en gidilmemesi gereken yerlerden bile kötü yerler olduğunu söylerdi hep.ve ben de hep giderdim.
Mavi yine çok garip bir yer seçmişti,sevişmek için ve Mavi yine çok garip bir zamanda karşıma çıkmıştı.unutulmuş bir sokaktaki unutulmuş bir marketten bir şişe kırmızı portekiz şarabı almamı istedi.aldım bende.
yavaş yavaş geçtim sokakları,sayarak.aklında tutulması zor yerlerdi bu yerler.
otel kapısının bağlı olduğu çanın sesi fazla duyulacak şekilde değildi.ama koltukta arkası dönük oturan yaşlı adam beni hemen farketti ve ayağa fırladı.
içerisi çok normaldi.sanki güzel ve her zaman insanlarla dolu olan bir sokağın köşesindeki popüler bir otel gibi herşey ışıl ışıl parlıyordu.
adam gülümsedi ve sanki geliceğimi biliyormuş gibi,sanki beni tanıyormuş gibi,
-"numara kaçtı?"dedi.gülümsedim.ve
-"üç numaralı oda."dedim.biraz düşündü.saçını kaşıdı ve o yaşlı ellerini çenesinde gezdirdi.anahtarların bulunduğu rafa doğru ilerledi ve anahtarı aramaya başladı.
çok garip bir otel dolabıydı.sayılar her zaman olması gerektiği gibi yani bir iki üç diye ilerlemiyordu.karma karışıktı ve aniden bana dönüp
-"emin misiniz bayan?"dedi.
-"evet tabii ki de eminim."dedim.bir kaç saniye daha düşündü ve kilitli bir çekmeceyi açtı.biraz kurcalıyıp,bir anahtar çıkarttı.ve bana doğru uzattı.elleri titrek,gözleri endişeyle karışık şaşkındı.
-"buyrun bayan bu yedek anahtar."dedi.onun bu anlamsız davranışlarına hiç aldırmadan anahtarı aldım ve
-"kaçıncı kat?"dedim.
-"sekizinci kat sağdan beşinci oda."dedi.üç numara ve sekizinci kat ve beşinci oda.Mavi böyle garip yerler bulmada bir numaraydı.
hızlı hızlı çıktım merdivenleri ve üçer üçer indim.anlaşılan bir kaç gey benim orda olduğumu farketmeden sevişmelerine devam edicekti.otelden hemen çıktım ve en uzaktaki bankta şarabı içmeye başladım.anlaşılan Mavi'nin yine kafası karışıktı.anahtar cebimde kalmıştı.

o ve ben kardeştik


poşetleri yanında getirip,yere oturdu.yanıma.ben mutlakla salonun birleştiği noktada,yerde,toz içinde dondurma yemekle meşguldüm o sıralarda.hiç kendisine yakışmayan şeyler almıştı,eski kıyafetler satan bir mağzadan.saçlarım ve şalımın fırfırları dondurmanın içine girmesin diye savaş verirken ben,o bana onları göstermeye çalışıyordu.saçları kendi saçları değildi.o güzel rastalar gitmiş,up uzun pırasa gibi saçları gelmişti.biz görüşmeyeli baya olmuştu sanırım.
dondurmadan bir kaşık almak için elindekileri o toz dolu yere bırakıp bana yöneldi,daha bi yakındık şimdi.onunla ilgilenemeyecek kadar aklı başımda olmadığımı anladığı anlarda konuyo değiştirdi.
-"ne zamandır buralardasın?"
biz kardeştik aslında.ben beş yaşımdayken o on yaşındaydı.onunla aynı anda büyümemden rahatsız gibi görünsede alışmıştı,beş yıl önce.
-"az bir süre önce geldim."dedim.dondurmadan bir kaşık daha alıp ona uzattım kaşığı.
-"ya sen?"dedim.göz bebekleri tıpkı on beş yaşında olduğu gibi parlaktı.
-"ben hep burdaydım."dedi gülümsedi ve mutfağın ışığını kapattı.tozlar burnumla iyi anlaşmıştı.
torbaları alıp kıyafetleri çıkardı en baştan,teker teker.ilgilenirmiş gibi kafamı kaldırdım.ayağa kalkıp sigaraya yöneldim.yerdeki yığılı onca kitabı geçmek zor olmuştu.koltuğa oturup tozlarla seviştim.ve bütün gösterdiklerine dikkatlice baktım.
-"nasıllar?"dedi.dumanı yüzüne doğru üfleyip
-"toza sorsana".dedim.mutfağa girip bir bardak su içti.ışık hala kapalıydı.

March 23, 2009



it's looking like a limb torn off
or altogether just taken apart
we're reeling through an endless fall
we r the ever-living ghost of what once was

but no one is ever gonna love u more than i do
no one's gonna love u more than i do

and anything to make u smile
it it my better side of you to admire
but they shoul ever take so long
just to be over then back to another one

but no one is ever gonna love u more than i do
no one's gonna love u more than i do

but someone,
they could have warned u
when things start splitting at the seams and now
the whole thing's tumbling down
things start splitting at the seams and now
if things start splitting at the seams and now,
it's tumbling down
hard.

and anything to make u smile
u r the ever-living ghost of what once was
i never want to hear u say
that you'd be better off
or u liked it that way


but no one is ever gonna love u more than i do
no one's gonna love u more than i do


but someone,
they could have warned u
when things start splitting at the seams and now
the whole thing's tumbling down
things start splitting at the seams and now
if things start splitting at the seams and now,
it's tumbling down
hard.

mavi(beş)

-"tanışabilir miyiz?"dedi Mavi.tabii ben o sıralar onun Mavi olduğunu bilmiyordum.hava biraz sisliydi ve saçlarım sarıydı o sıralar.popom daha bi güzeldi.tam kıvamında göğüslerim vardı benim.ellerim nemden ıslak rolü yaptığı için son kibrit çöpümde boşa gitmişti.yüzümü yüzüne çevirdim,Mavi'nin.hava epey karanlıktı.bir kaç adım uzaklıktaki sokak lambası onun arkasındaydı ve bütün karamsarlıkları yüzüne bir gölge olarak yansımıştı.sokaklar boşalmış ve uyumaya çoktan hazırlanmıştı.
-"zannetmiyorum."dedim ve ve yürümeye devam ettim.hala arkamdaydı Mavi.Mavi hiç usanmadan hala arkamdan geliyordu.yavaşça kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdi.
-"kaç sokaktır peşindeyim,bari adını öğrenseydim"dedi Mavi.saçları yağlıyıdı tıpkı benimkiler gibi ve eli hala kolumdaydı.
-"ateşin var mı?".dedim.cebinden kibriti çıkartıp,yaktı ve bana doğru uzattı.elleri titriyordu.hava da epey serin sayılırdı.sigaramı ağzıma yerleştirdim ve ilk dumanı içime hapsettim.
-"aynı yöne gidiyoruz,beraber yürüyebiliriz."dedim.Mavi şimdi gülümsüyordu.

bir kaç sokak sessizce ilerledik.beni takip ediyordu ve muhtemelen benim gidiceğim yerler onun şimdiye kadar hiç gitmediği ve gelmediği yerlerdi.eski evimin,eski sokağına geldiğimizde yavaşladım ve ona döndüm.
-"ateş için teşekkür ederim."dedim ellerini ceplerinden çıkartıp.
"ö-önemli değil."dedi ve elini uzattı.bir kaç saniye bekledikten sonra bende elimi uzattım ve elim elinin içinde kayboldu,bulunduğu durumdan çok hoşnuttu.
-"ben,ben Mavi."dedi kızık ve tereddütlü bir sesle.elimi çekip bira ilerledim ve arkamı döndüm.hala yerinden oynamamış ve gecenin ona yaptıklarını düşünür bir halde yüzüme bakıyordu buğulu buğulu.
-"marla."dedim.gülümseyip bahçe kapısının gıcırtısıyla,hala dallarda usanmadan kalabilen bir kaç tane yaprağın hışırtısının sesleri kulağımı tırmaladı.mutfağa uğramadan odama çıktım.camı açıp üzerimdekilerle yatağa daldım.yeşil kokulu odamdan eser kalmamıştı artık.uyku benimle konuşmuyordu ve benden nefret ettiği belliydi.rüyalarda beni terk etmişti zaten,aldırmadım ve gözlerimi kapattım.
sabah hala onu bıraktığım yerdeydi Mavi.üşümüşe benziyordu ve adımı çok güzel söyledi.sigarası bitmişti.

umbrella eat me


hiç anlamıyorum.dedi sakallı tombul çocuk yanındaki uzun saçlı tombul çocuğa.içkimden bir yudum daha alıp,bardağı biraların ortasına bıraktım.
hiç anlayamıyorum,nasıl olurda büyük bir demir parçası havada gidebilirken,biz hala yağmurdan şemsiyeyle korunuyoruz.dedi gözlerinin altı çökmüş sakallı tombul yanındaki saçları uzun ve yağlı olan tombula.etrafa bakınmaya başladım.biraz kalabalığı izledim.yine heycanla insanlar etraflarına karışık beyinlerinden süslü kelimeler dağıtıyorlardı.
yani bir bez parçası ve sekiz tane demir,uzun yıllardır aynı buluş.artık yenilik gerek!.dedi sinirli ve sakallı tombul çocuk bütün masaya.ona döndüm.sakindim ve gülümsedim.biraz sakinleşti o da.şemsiyeyle araları kötüydü galiba.ordan çıkmak için yağmurun dinmesini bekliyeceğini farketmiştim.yağmura da bozuktu şu sıralar.
saçları uzun ve şirin tombul çocuk tuvalete gitmek için masandan izin istedi.sıkışmıştı.çok bira içimişti.
içkimin son yudumlarını izledim biraz.kırmızı ışık gözbebeklerimle seviştiği sıralarda ayrılan insanlar oldu ordan,bişey demedim,gidişlerini izledim.ben daha ne yapabilirdim ki..
sakallı tombul çocuk masaya geri dönüp yerden bişey aldı.bana dönüp açıklama yapma gereğinde gördü kendini,gülümsedi ve
-şemsiyemi unutmuşum..
içkimin hiç bitmemesini diledim.kafamı çevirip duymamazlıktan geldim.
vazgeçemiyorum.coladan asla vazgeçemiyorum.

işim zor valla

biri bana dedi ki;eğer sende;
-düzensiz uyku
-çok uyku
-düzensiz yemek yeme alışkanlığı
-sigara
-alkol
-aşırı ses varsa işin zor valla.
ben de dedim ki;
o hoo bende bunlardan fazlası bile var.
migrenin var mı?dedi.
yok.dedim.
yakında o da olur..
sigaramı yakıp yanından uzaklaştım.bana kötü haberlerle gelenlerden,hızla uzaklaşmak en iyisi çünkü.

March 20, 2009

biraz renkli otlar çok konuşurlar


limon ekşisi gibi.
rüzgarla konuştum bir kaç dakika.
eşsizdi,narin değildi ama.
kesin ve kesici.
zıvanasız sigara belkide,
tütün dolu ağız.
yapış yapış dudaklar.
yenmiş tırnaklar.
içinde biraz pembelik bulunan siyah bir kalp.
eskimiş kitapların sayfalarını yaktım kollarında üşümiyim diye.
su dolu küvetin dibinde aradım seni,
en diplere daldım,
en derinlere sordum seni.
portakal ağacının altında yattım dün gece,
unutulmuş bir vadide,
biraz renkli otlarla sohbet ettim,
zehirli mantarlar pis pis sırıtıyorlardı o sıralarda.
mantarların kraliçesi oldum bir de,
şimdi hoşgeldim,
ama artık gitmeliyim.
ağzımda tütün kalmadı.

mavi (dokuz)

-neden onca vakit geçmişken,sen,Mavi,şimdi burdasın?dedim.cevap vericek hali yok gibiydi.Mavi yorgun ve çaresizdi.onca boşa geçen sevişleri;birilerini,kalbini eskitmişti gereğinden fazla.gözünden yaş damlamıyacak kadar yorgundu.Mavi'yi yoran çok insan olmuştu.gözleri gözlerime kilitlendiğinde anladım.gözleri gözlerime hapsolduğunda,hata yaptığının farkına vardığını anladım.yanılmıştı Mavi.yanlış adreslerde bulmuş kendini.ve Mavi yalnız çıktığı bütün yarışlarda birinci olmuştu.umutsuzdu.
-belki biraz yorgunum..-biraz bekledi yüzünü yüzümden çevirdi ve devam etti-ya da özledim.dedi.
-Mavi.dedim.yanan sigaramı söndürdüğüm gibi bir tane daha yaktım.ben de hatalıydım.ben de yanıldım ama Mavi ben farkına varamadan bütün sevgimi alıp başka kızlara dağıttı,ve Mavi yine benim olması gereken güzel duyguları sokak aralarındaki fare yüzlü kızlara dağıttı ve Mavi anlamsız sandığım tüm uykularımda beni bana kilitleyen bir anahtardı.şimdi geldi.ama bu gelişi çaresizliğindendi.soğuk soğuk bakıyordum gözlerine,ve gözlerimden kin damlıyordu bir kaç damla yere.
-ne kadar kalıcaksın?dedim.
-bir kaç hafta ve sonra yine...dedi.gülümsedim.bir sigarada yakıp ona uzattım.hava soğuktu ve Mavi üşümüştü.elinden tutup,bavulunu aldım.içinde hala aşkın gölgeleri olan yatak odasına gidip,panjurları kapattım..

March 19, 2009

mi?

okuduğum tüm kelimelerde aradığım kokun,yazabildiğim tüm satırlarda bana seni hatırlatan duruşun.boş vakitlerimi harcadığım tüm dolu gülüşlerin,beni bana küstüren tüm öpüşlerin ve gitmemi engelliyen sözlerin,keşke gerçekten de beni üzebilseydi..


AHAHAHAHA
HAHAHAHAHAHA
AHYAHAHA

Mavi (bir)


hava tam aydınlanmadan koşturmaya başladı.Mavi sandığımdan da hızlıydı.peşinden gittim ama koşmadım.ne de olsa nereye gittiğini biliyordum;güneşin doğuşunu izlemeye,kumsala.
minik adımlarla ilerledim ama hızlı hızlı.onu görebiliyordum.telaşla koşturuyordu.kafasını biraz yukarılara kaldırdı,havanın rengi,hayal edebileceğinden bile güzelmiş gibi bakıyordu etrafa.hızlanıp hızlanıp duruyor ve yetişemiyeceğini sanıyordu..
Mavi kumsala vardığında,yanına ulaşmama altı yedi ağaç kalmıştı.ayakkabılarını çıkartıp bileklerine kadar suya girdi.kollarını açtı ve etrafında dönmeye başladı.güneşe geç kalmamıştı ve Mavi gerçekten mutluydu.
duraksadı.bana döndü ve sol eliyle gözünü kaşıdı.gülümsediğimi farkettim.
-havanın bu kadar güzel renklere bürünebileceği aklına hiç gelmiş miydi?dedi.haklıydı.
-hala yorulmadın mı?dedim,
-bak güneşe yetiştin,mutlu musun?kafasını sağa yatırıp,sol gözünü kapattı.ve gülümsemeye başladı.
-bu havada daha bi güzelsin.dedi.
Mavi sevgiyi yaratandı benim için ve nefretten uzaklaştıran.güneşin derin güzelliklerini bana hatırlatan.peşinden gitmemi sağlayan kokusuyla beni hayata bağlayandı Mavi.ve en karamsar gecelerimde ve en boğucu kabuslarımda benim,ben olup kendimi yenmemi öğreten bir kahraman.
avuçlarını tuzlu ve eskimiş suyala yıkayıp,ellerini yüzünde gezdirdi.ellerini boynuna kaydırdı.ellerini kollarında sabitleyip uzaklara daldı.Mavi yapılması gereken herşeyi yapmıştı.şimdi tam anlamıyla ayıldı.Mavi gökyüzünün görkeminde boğdu düşüncelerini ve kötülüklerden arındırdığı beynini rahatlattı.Mavi bana döndü.biraz baktı.
-güneşin doğucağı her sabah bence bunu tekrarlamalıyız.dedi
-umarım uzun sürer.dedim.kafasını güneşe çevirdi ve gözlerini kapattı..


Boşaltılmış bir dilbilgisi ile konservesi kurutulmuş kahkahalar var etrafımda.Ve bu gece sanki,gece başka bi yerde.
sokaklarda uçuk gri karılar beklemekte.kadınlar ve biralar.
hapsolmuş bir aşkın kokusunu taşıyorum üzerimde,yavaş yavaş ilerliyorum gölgelerle dolu kaldırımları,yavaş yavaş dinliyorum ortada buluşan ve kavgaya tutuşan sesleri.
ve bir sigara yakıyorum yine,ellerimde sarılığın krallığı.anlamsız bir kurbağa bakışı.
bilinç altım bana bunları düşündürecek ne gibi şeyler saklıyor olmalı?
ellerimden kayan yılların bekçisini ararken buldum kendimi aniden,neden,nerelerden

..

şu sıralar afrikada timsahları hipnos eden amerikan bilim adamlarıyla tanışmak isterdim.

March 18, 2009

xc9


anlamsız gözlerine bunla bakarsam,bir sürü anlamsız gözün olur.

should be glad

......unutma kapaklarında sen,satırlarında düşüncelerin,kelimelerde kokun var hala.

kimberly is love in marla's coat

demirler ıslaktı


"çek ellerini ordan"dedi siyah saçlı çocuk bana.ne yapıcağımı bilemeden ani bir hareketle ellerimi geri çektim;buzdolabından garip sesler gelmeye başladığı sıralarda.
"bana söylemek istediğin şeyler bu kadar mı?"dedi.gözlerine baktım bir kaç saniye,tıpkı şekerini düşürmüş çocuk gibiydiler.siyah ve soğuk.ilerilere doğru çevirdim yüzümü.ağaçlara,taa uzaktaki apartmanların arkasındaki ağaçlara.minik miniktiler.belli belirsiz bir kaç ağaç işte.önemi yoktu.geri döndüm ona
"daha ne kadar daha bu apartmanın çatısında buluşucaz?"dedim.

buzdolabı biraz sesini kesmişti,sigarasının yanan izmaritini aşağı fırlattı ve hiç duymamış gibi merdivenlere ilerledi.-demirler ıslaktı-
"oysaki hava bugün güzeldi,niye ıslak bu demirler?"dedi.biraz gülümsedim ve buzdolabına ilerledim,buzdolabı tamamen susmuştu ve o da merdivenlerin yarısına gelmişti bile.kapağı açıp içindeki boşluğu izledim.hava kararmakla kararmamak arasındaki ince çizgideydi.
arkasından indim.ıslak demirlere dokuna dokuna.kaldırımın karşısından bana baktı
"yarın yine aynı saatte"dedi siyah saçlı çocuk eski sarışına.ve eskiden sarışın olan kız aldırmadan kaldırımın tersine yürüdü yavaşça.ama yarında geliceği belliydi.aşıktı ona..buzdolabına.

March 14, 2009

siyah saçlı bir zekiyi hayal ediyorum



-neden hala kameraya alıyosun beni?dedi.
-çünkü hala o bakışınla bakıyorsun.dedim ve bir iki dakika daha bakmaya devam etti.kafasını çevirdi ve çekmeye devam ettim.
-çok anlamsız bazen beni çekişlerin.dedi
-farkındayım.dedim.
-bana hiç ilham veremiyorsun,seni düşünürken ki az olur bu,hiç resim çizesim gelmiyor.dedi.
-belki gerçekten düşünmeyi başamıyorsundur.dedim.
-hayır,denedim,belki bir çok kez ama olmadı işte.dedi ve yine aynı bakışla baktı bana ama bu sefer daha kısa süre.
-garip.dışarıda böyle insanlara rastlamam az oluyor.dedim.
-ve anlamsız bir cümle daha benim için.dedi.resim çiziyordu.diğer elimle burnumun üstünü kaşıdım ve kamerayı çizdiği şeye doğru indirdim.belli belirsiz ve de anlamsız şeylerle doldurmuştu kağıdı.
-bunları çizerken düşündüğün şey olmak istemem zaten.dedim.duraksadı ve çizmeye ara verip kameraya baktı.
-belki de bunlar seninle aynı oda da olduğumda çizebileceğim en iyi şeylerdir.dedi
-aslında benimleyken çizebilmen bile bir ilerleme.dedim dudaklarımı ıslatıp,burnumu çektim.
-bunları söyledim diye benimle sevişmemezlik yapmazsın umarım.dedi.
-belki kamera açık kalırsa olabilir.dedim.kalemle kağıdı masaya koyup,bir sigara yaktı.
-evde yalnız kaldığım zamanlarda,dolu bir kutunun çıkarabileceği sesten bile daha az ses çıkartıyor olmalıyım.dedi.
-hiç sanmıyorum.dedim.
-sen nereden bileceksin,yalnızken dedim.dedi
-arada sırada kapıdan seni dinliyorum.dedim.kafasını kaldırıp baktı.
-anlamıştım.dedi.kalemle kağıdı geri aldı ve kağıdın arkasını çevirdi.uzun süre konuşmadan bişeyler çizdi ve bende onu çekmeye devam ettim.
-elindeki şeye odaklanınca çok hoş görünüyorsun.dedim
-farkında olmana sevindim.dedi ve gülümsedi.kamerayı masaya bırakıp yanına gittim.kalemle kağıdı yere koyup kolumdan çekti.kucağına oturup,saçlarını okşadım biraz.hava sıcaktı.
-kısa zamanlı gelişlerin ve beni sevişlerin,seni benim yanımda tutabiliyor.dedi.tişörtümü çıkartım.minik bir öpücükten sonra ayağa kalkıp,sigaraya uzandım.o da o sırada masanın yanına gitmişti bile.kamerayı alıp.beni çekmeye başladı.
-kameranın arkasında da çok ateşlisin.dedim.gülümsedi ve çakmağı cebine koydu.hava sıcaktı.odaya gidip yatağa uzandım.ve o da arkamdan geliyordu.kamera hala açıktı.

i drink milk every day