October 26, 2009

parça parça

if theres a bustle in your hedgerow
dont be alarmed now,
its just a spring clean for the may queen.
yes.. there are two paths you can go by
but in the long run
theres still time to change the road you r on.
and it makes me wonder.

your head is humming and it wont go
in case you dont know,
the pipers calling you to join him,
dear lady can you hear the wind blow,
and did you know
your stairway lies on the whispering wind.

October 21, 2009


dinle ve öğren.

October 12, 2009

Mesi(yedi)

sigarasını yavaşça ve kendine bile çaktırmadan yaktı.ama duman bir anda alanı sarmıştı.adam fazla tedirgindi,bişey olmayacağı halde;her an bişey olucak gibi davranır,yapıcaklarını bir an önce bitirmeye çalışırdı.
hem de fazla yaptığı bişey olmamasına rağmen..
bir askısı,bembeyaz omuzundan aşağı,narin bir saç teli edasıyla,sallanıyordu.omuzlarından
çenesinin başladığı yere kadar olan bölge,insanın hiç unutamayacağı bir güzellikte parlıyor ve doyumsuzluğu açlığa çevirebilecek kadar huzur kokuyordu.göğüslerinin arasına kadar sarkan altın zincirin ucundaki minik,uzaktan ne olduğu belli olmayan şey,yaprak,sessizliğin simgesiymişcesine,hafif hareketleriyle sallanışı;sonbahar rüzgarlarını anımsatıyordu.adam hala telaşlıydı.kızın diğer askısının süt tenindeki minik düşüş hareketi;geçmiş yaşamda yitmiş bir şeyi araya araya,adamın keskin çığlığını kulaklarında çınlattı.
etraf artık daha da duman kokmaktaydı.tıpkı iğrenç tuzlu suda yüzmeye çalışan yarı ölü yarı baygın balığını kokusu gibi burunlarında bir nefretliğe ulaşan oda;durulmayacak bir hal almıştı.adama bu koku nedensiz şekilde geçmişini anımsatıyordu.buram buram onu takip eden,pis kokulu geçmişinden bıkmış olan adam bir anda-her zaman ki gibi telaşla ayağa fırladı.kız
kafasını ona kaldırıp bulunduğu durumu gözden geçirdi,şeffaf renkli ellerini omuzlarından sallanan askılarına teker teker götürüp onları olması gereken yere yerleştirdi.
-"bir sorun olmalı?"dedi.seside teni gibi hiçliği aydınlatan bir güce sahipti.
-"evet,olmalı"dedi adam.hala olan şeylerin hayalliğini ve gerçekliğini ayırmakta zorluk çekiyordu,kıza yakınlaştı ve kokusunu içine çekti.
-"belki de başka bir yerde olsak daha sakin olabilirsin?"dedi kız.kelimeleri yavaşça söylüyordu ve onu dinleyenler kendi konuşmalarından soğuya bilirdi bile.
-"olur"dedi adam.bu sırada bacaklarının altında olan ayaklarını haketmediği pislikteki yere indirip odada-kapıya kadar süzüldü,elinle ve gözleriyle adamın onu takip etmesi gerektiğini bes belli anlatmıştı.
adam ayağa kalktı ve hala telaşlıydı.
kızı takip etmenin verdiği ezici ve nerden geldiği belli olmayan hislerle adımlarını titrek attı.kız kapıyı ufak dokunuşlarıyla itti ve kapının yanındaki düğmeye basarak ışığı açtı.
oda;fazla beyazdı.ve fazla boş.
gökyüzünün olabileceği en şirin açık mavi tonundaki çarşafı,içinde ne kadar nefret olursa olsun,onları bir anda yok etmeye yarar konumdaydı.duvarlarının rengi kızın renginden güzel bir beyazlıkta olmasada insanı beğendirmeye iten bir güçle-ışığın yardımı ile parlıyordu.
adamın ilgisini odanın en uç köşesindeki üzerinde bir kaç kitap olan kitaplık çekmişti.içinde bir anda onun okuduğu her kitabı okuma isteği doğdu.hızlı adımlarla oraya ilerledi.tam kitaplığa ulaşacaktı ki bir anda kızın çıkardığı,kulağı fazla yormayan ses ile arkasını döndü.
kız pencereyi sonuna kadar açıp,su yeşili perdesini kapatmıştı.içerisi şimdi dışarıdan gelen yağmurun ıslattığı toprak kokusuna hapsolmuştu.
-"ne güzel koku"dedi kız.kendini yatağa attı ve yüzündeki gülümsemeyi hiç bozmadan sözüne devam etti:
-" nasıl da rahatlatıcı.di mi?"
adam kitaplığa gidiş amacını bile unutmuştu şimdi,geri döndü ve hafiften bile olsa gülümsemeye çalıştı.
-"evet,sanırım"dedi.ama kokuyu duyamamıştı bile.ne kokusundan bahsettiğini bilmeyi arzuladı.
kızın yanına oturdu.kızın gözlerinin sarılığında bir kaybetmişlik gizli gibiydi.
üzerindekileri çıkarttı,ve düzenlice katlayıp yastığının yanına koydu.şimdi adamın gözleri titrek ve çekingendi.
kız yumuşak ellerini adamın belinde gezdirerek,ona farkettirmeden gömleğinin düğmelerini açtı,onun da tenin rengi koyu sayılmazdı ve tenin pürüzsüzğü kızın gözlerine ve avuç içlerine kaydolmuştu.
sessizliğin rahatsızlığı başlamıştı beyinlerinde,gülücüklerin anlamsızlığının ve sözcüklerin sahteliğinin verdiği acı soğuk ellerinde belirdi,adamın.kız ise nerden geldiği belli olmayan bir sıcaklıkla adamı ısıtmaya devam etmekteydi.
olması gereken,yine olmaması gereken zamanda ilerliyordu.
çok zaman geçtikten sonra ilk önce adam uykuya daldı.ve ilk o uyandı.kızın beyazlığıyla çarşafın dağınıklığı gözünü karıştırmaktaydı.
kitaplığa yürüdü ve zarfı dördüncü rafa bıraktı.kitaplara bakmak aklından bile geçmemişti.sessizce odadan çıkıp merdivenlere yöneldi.sokağın kulaklarını öldürdüğü pis sesinde düşündüğü tek şey;acaba yeterince para bırakmış mıydı?
yağmur damlalarının soğukluğunu bile hissetmeden evin yolunu tuttu;
hızlıca ve telaşla..


sanatçıya saygı--

October 6, 2009



life..
"yokluğun;yok olmuşluğun içine saklandığını anladığında yok olmuşsundur."
-nigira

October 5, 2009

say:now he doesn't make sense

şu sıralar bazı yumuşak hisli yoklukların arasına gizlenmiş minik parlaklıktaki hayallerinden bahsetmekten başka yaptığı bişey yoktu.biraz gerinir ve geriye dönerdi.gördüğü şeyleri anımsar duyduklarını bir daha işitirdi.sigara dumanı artık gözlerini ıslatırdı,hafiften de burnunu yakardı.
fikirlerinin saydamlığı,zorlukların gerçekliğinden de acıtırdı canını.her gün biraz daha ondan,ondan öncekinden ve ondan sonrakinden kaçardı.
"aslında o,biraz da olsun bazılarının yerine geçebildi."
"ve şimdi de olması gerektiğinden de fazla duraksanmaya değer görünen hiçlikti"
çok şey alınmıştı,bi o kadar da verilmişti.ama hayal edilenler sadece bir kaç şarkıdan ibaret şekilde duvarda asılı kaldı,duvarlar da her zaman sararıktı.kitaplar ya yırtılmış ya da yakılmış olmayı,bu kadar da haketmemişti;üzülmektense,özlemeyi tercih eden toz taneciklerindeki hüzünlü havalı koklaya koklaya.
bilgisizliğin unutkanlığa karıştığı minik odacıklardaki çaresizlik bakışları ısıtırdı heryerini,belki de görülmesi gereken şeyleri zaten görmüş olduğunu savunduğundandı bu sesleri önceden tahmin edebilen kulaklarının kısıklığı.
ya da ormanın doğal seslerinde dansedebilen hayvanlar eşliğinde yaptığı söyleşi formundaki toplantılarının izleri vardı göz kapaklarında.bilemiyorum..
"gözlerimi kapatırsam,senin burda olduğunu unutacağımdan korkuyorum"
"kaybolan bir tek sen değilsin,bak saçlarım nasıl da dökülüyor;yapraklardan da çok hemde.bak sesler bazen ne kadar da hızlı,yakalamak için koştuğunu sen de benim kadar farkındasın.
hayallerin nasıl da yapmacık.nasıl da silinik."
her zaman devam edebilen şeylerin arkasından giderdi.aslında sevdiğini sandığı şeyler;aslında gerçekten sevdiği şeyleri saklamaya yetebilecek güçte olsa da,neyi sevip neyi sevmedğini bir o bilir gibi yapardı.
her günden ayrı nefret eder,ayrı ayrı severdi.
"günü kurtarmayı seven insanlar;her seferinde bir gün yaşarlar,öldüklerinde ise sadece bir kaç günlüktürler."
"yerine getiremeyeceğin dilekler tutma,ya da getiremiyeceğine inanıyorsan kimseye söyleme."
daha hızlı uyuyabilmek için göz bandı takar,sabahlarıda gece sanardı.
ve artık rüyalarda yaşlı bir insandı.

i drink milk every day