November 27, 2023


 

sosyelize olmak bugüne has etraflıca osuruk

farklı bir şey olmasından mucuğa Isplden gelen Almanlar sağolsun, bizi de öyle saydılar.

cidden ben de ne diyorum şimdilik anlam çekmece,

beyazlara hayır diyememe sanatında geceyi güne bağlayan zar kafada titrek bilmece,

giyin bordo deri ceketlerinizi dışarı hadi hurra diyor pembe enişte.


zibilyon olay oluşunca patron dahi kovuldu deyolar

sahiplenici adam cam duruşu no:7 idi gece dolunay turşusu

sırtım kaşındırık sanatsız kaldım kanadım kırık, cidden 12 kadar açık yere de götürmediniz ya beni yuhunuz, bunu hatırla diye yazıyorum deftere.


öpüşlerik bu bedene ne istediğime ne izlerime

bağırıyorum herkese benden buzlu Becks diye

ay pardon İzlem bağırıyordu ben nene

sonra olay şöyle başlıyor,

bir kavga gibi ama değil,

tutmuşlar adamın birini, 

neymiş efendim telefonunu çalmış arkadaşına uzatmış o da alıp kaçmış,

polisler dahi geri gitti şimdi iş halka düştü iyi mi?

herkese ondan buzlu becks!


toplu şey aynı görünür,

ancak dağınıklıklar hep farklı

gurbet sırta vurarak topal ayak varıyorum büyüttüğüm yok hiçinin izlerine,

bedeniyle aslı asılı duvar tenime konuyor sanarsın şefffaftır tüm kuşlar

öpüşleri nasır olana kadar kola ayak koyanınız; aynen yine ben,

elimdeki buruş buruş 50tl ye satarım bu mahalle bana küsmüş geçen gece

bana ne de Bremen ne bre diye öten kuştur asıl şef kumandan geliyor kaçın!

bitter gözlü o kalbi ile ayrı 4 iskambil 3 sikke yatırıyor geceyi usul duman.


bense salağım yine bir akşam dosalar ile İstiklale çıkmış seni dinliyorum düet fieeee gafaaaa falan derken adımlar, dahi nadar du kafa geriliyor benden yavaşlar.

sonra yine İstiklalde ilk yarıda basın duyulmadığı bir jazz konseri

sesleri bu konserde arkadaşım kaydediyor,

kapıya başka bir arkadaşın ismini o yazıyor,

2 bardak kırmızı şarap içiyorum

şansıma şarap eskiymiş parasını ödetmiyor

basslar şimdi daha iyi duyuluyor

sesleri ise arkadaşım..


sense işte şurada bişeysin vapur-tramvay arası

ben eminim geçmişim aksine gerçek şu anda bir yerlerde, bana yakın.

geleceğin dününe saklıyorum erinmiş düşleri, hava soğudu soba yakın.

beni yeste sokuyor bu şehir baştan başlama adına sıkışmış didiniş, tu kakayım.

yollamıyorlar bilgiyi buranın aksi istenmiş sinek kayın

dolunay, voltaren, biraz da yüzük çıngırı

ay düştüm

Ay düştü

ayrılık düştü uyan çıban, su çekiliyor içim dolunay kadar.

bana odalar veriyorlar beğenmiyorum,

yataklar, anahtarlar.

tek istediğim 

tek istediğim

tek istediğim,

üstü kaymaklı zarar.







bu gerçeğin bir dik kopyasıdır.

diş gıcırı,

10luk deste,

mavi tükenmez ile.


November 22, 2023

 

Mutfakta başlıyor,

 

Annem sarımsaktan kısıyoruz diyor, ekonomi kötü o sıralar. Espri ile karışık bana kıstıklarını belli etmesi gerektiğinden mi yoksa cidden mi sarımsaktan kısıyorlar bilmiyorum. İlk kısma diyaloğu akşam yemeği hazırlarken geliyor; babamın yine ben otururken, kızım annene yardım et dayatmasını yaptığı ve annemin aslında yardım istemediği bir anda mutfağa girmek durumunda kaldığım ve ayaklarına dolanmış olmamı sağladığı o yardım et dayatması aksiyonu. Bir şekilde üstüne de annemin elindeki bezi almıyorum ve masayı babam silmek durumunda kalıyor. Neyse ben annemin beni orada istemediği bir anda marulları kesmek için oradayım işte. Sepetten sarımsak uzatır mısın dedikten sonra gelişiyor o diyalog, haliyle. Kızım biraz sarımsak uzat, çok değil ama üç diş yeter, kısıyoruz sarımsaktan, durumlar iyi değil. Böyle, kendiliğinden. Ben buna rağmen bir gün sonra ona botoks randevusu aldırıyorum. Sırf gözlerimi kısıp kaşlarımı çatmamak için, durumlar kötü savaş geliyor, biliyorum ancak kaşlarımı çatarak kendimi daha da dibe batıramam diyorum. Unuttuğumu sandığım mimiğime yenik düşemem. Neyse sabahında menemene sarımsak koyma muhabbetinde tekrardan açılıyor konu. Yine bana soru soruyor, ona yalvardığım, onlarca kere bana soru sorma dediğim halde soruyor işte, menemene sarımsak koyayım mı? Yok diyorum koyma. Menemene sarımsak mı koyulur diyorum. Yok diyor iki diş koyalım. E hani kısıyorduk, kr,iz fa,lan. Gülüyor dinlemiyor. Çoktan soymuş sarımsakları, karıştırdığım menemene atıyor. Bana neden soru soruluyor ben anlamıyorum zaten. Anksiyetemi zorluyorsunuz. ve cevap düşünüyorum. Hadi verdim diyelim beğenmiyorsunuz. Sormayın kardeşim soru diyorum dinlemiyorsunuz. Aslında hiç bir şekilde dinlenmiyorum, ama kabul de etmiyorsunuz. Neyse bu kısma-esprimi notlarıma yazmak için menemeni karıştırmaya ara veriyorum. Şimdi ise yazıya. 

Annem beni botoksa götürmek için almaya geliyor, akşam misafirler var. Ev çok pis diye kendini üzüyor. bip bip. ( yazı online a koyulduğu günün öncesi bu temizlik tarafımdan yapıldı) Yok daha korna çalmadı. Devam. İşte bu sarımsak kısma işinde beni yazmaya iten bişey buluyorum. Hoşuma gidiyor. Notu almam üzerine tüm gün aklımda yazma meselesi. Kahvaltı sonrası tokluk şekerime baktırmak için oyalandığım iki saatte yazmıyorum bu yazıyı. Annem beni almaya geleceğine yakın başlıyorum yazmaya. Stresi mi seviyorum? Neydi ben bi cümle etmiştim de Pokahrada, Sujan’a, stres zamanlarında daha iyi yaptığımı, daha iyi ne yapıyorum? Neyse o işte. Herhâlde 10dan fazla kere yüzüme vuruldu bu laf, sonrasında, ne zaman stres anında olsam bişeylerin iyi yapılması beklendi benden. Normalde kolay kolay bişey beklenmez benden, hoşuma gitti. Ancak genelinde iyi yapmadım ne yaptıysam, yapmayı iyi sandım, olduğu o işte.

 
Mitik mantıkça bağırıyor tv amca; bardak da candır.
Sabah uyanıyorum yastık ahı tuttu ya dibi aynı sanrı.
-randevum var şimdilik saati belirsiz
 
Elimde çorabım alt kata iniyorum önce
Hep bi çorap giyilir çünkü çıkmadan önce
Ben miyim, su gelinim buhurdan önce
İlmahan kalay sıkkı deste..
-işte dediğim gibi randevum var öğleden önce
Kıyma koyuyorlar önüme sabahın körü be enişte, çorak kaldı miğdem yarısı zıbar eşikte.
 
Geri çıkıyorum merdivenleri,
önce            Bu sefeer seher vakti akşamüzeri, sıkım sıkımdır canın sözleri,
önce             İstanbul Misin faturaları çekildiğin kadar altlanan kader ve taşlandım be bana 1 bavul yeter.
Önce              az alıyorum kalem malem, defter silgi, cetvel pergel, uzatıyorum lafı hiç gitmeyesin gözlerim-ni ister bu sözler,
öNCE                kalemlik de bir can, kendine hamile boş özlem.
 
-dişçi randevusu
-psikiyatr randevusu (xv seans)
-ev gösterme randevusu; geri dönüş olursa bir bir yazdıklarıma webten.
Saaat 17:17 koyma çayıma esmer mesmer şeker.
 
x

November 20, 2023



 

 

Gitmişliğimde uzaklara yakınlık vardı bir an aramızda

kırmızı şarap, cheng, biraz da köri hoppala.

Sonrası söylenmemiş sözler manifestosu,

kusmuk çiş falan değil bildiğin özlem morotunu, 11katlama abicim.

sonra işte rakamlar, biriktikçe, tozlu yapılardan geri bana dadanıyor, çan sesi gibi değil ama donklarla doluyor yokluğum.

sen bilmezsin ama bekledin sanıyorum beni

ve sırf bu yüzden bir öte dünyayı beklerkenki halk tesellisine gıcık olmayı bırakıyorum, topraklar ne derse o, ama yine de öldürülüyor işte bebekler falan cehennem dahi işe yaramıyor

peki iki cehennem?

beklemeden gelmeyen tek bir cevabın bordo gölgesi, kiloduma aynalanıyor ay başı sanki. 

özlemekten

olmaktan da

betersin bana sen, insanların arasındaki eşitsizlik bir yana.

altındayım tüm yıkılacak duvarların, öylece duruyorum, güçlüyüm, kırmızı şarap sabrıyla.

şeffaflığı bir yana anca anıma dolanıyor uçup varmanın tüzel kuşu

aksiyonsa hedef vardır, aksiyonda sefer.


Zilyon tane kameram kör sonra gerçeğin ta kendisi buradayken,

Delirmiş pembe güller yazarken kimliği ısrarsızca, beni yine bana koklatmıyorum, sinirim sihrime dolanıyor, hiç bir kahrı kendime yakıştırmıyorum.

Dikizliyorum sokaktan içerileri, Uzay apartmanı kat bir önündeki deftere tikelli.

Sonra çiğdem yiyen iki Çinli geçiyor yanımdan, o sıra altı su dolmuş oynak tuğlalar senfonisi kafsinkafti.

yarım ayın seyrek aydınlığında, tüm gün kocaman iş makinelerinin yıktığı binanın eskimiş beton kokusu genzime soğuyor, 

gelmeyen tek bir cevabın titrek gölgesi, kaygıma aynalanıyor ay sonu sanki. 

işte evet evet onlar! tüm gün ses yapmıştı bu piçler! yıkmak için cıvık geçmişleriiiii.

bense bir cep dolusu sessizliği arıyorum bu fotoğraflarla;

gözünle gördüğün, bildiğin bi şeyin gidişiyle bırakılan izdeki sessizliği..

dolu ama kelimesiz.

peki ya iki cennetin?



esat'a.

 


 

Mundane gaze, select the item; the sky's the letter, and far is the name. Provide me with lines at the end of September. I shall be the oily kingdom.

November 19, 2023

 


 Dün ablamın bir arkadaşı son mektubunu blogspot'a yazdıktan sonra intihar etti. Ben de, diğer herkes gibi bu mesajı okuyabildim. Halka mal olmuş bir ölümdü bu ve bir süre bunun mantıklı olduğunu düşündüm, en azından çağımıza uygun gibi geldi. Mantık? Çağımıza uyması? Bana bunları söyleten neydi? Bir blogspotum olması ve bunun çağın meselesi olması bu yüzden miydi? Sonra da hangi ölümün çağa uygunluğu yine ölümün umurundadır dedim. Sanırım ölüm zamanla en ilgili şey gibi görünmesine rağmen aslında zamansızıdır. Zamanın yoku. Peki kendini öldüren için, mesela, doğru zaman var mıdır? Kendine uygun zamanı bu işin? Eğer kendini öldüreceksen gerçekten de kendini öldürdüğün o an mıdır? Geç kalmış olabilir misin? Ya da erken? Belki de sırf kararsız biri olman işe de yarıyordur. Karar vermemeni belki sırf bu sebepten besliyorsundur. 

Bir aralar hep bir yanım kendimi öldüreceğimi söylerken diğer yanım ise kendimi herhâlde öldürsem öldürsem 92 yaşında falan öldürürüm dedi. Zaman zaman ölüme yakınlaştığım oldu. Yani bilinçli olmasa da düşmelerim, kazalarım, bir şekilde yine ölmedim diyebildiğim olaylardı. Sonra, kendimi öldürmek üzerine 92'nin geç olacağını düşünüp yine enteresan bir yolda karar bile kılmıştım. Hatta ölmem için çok uğraşmam, mini basit bir makina icadından, nınısına, sonrasında da başkalarının uğraşması gerekecek; bir yöntem. Evet o bir yöntem olacaktı, var olanları sevmemiştim, kibir saf ölüm fikrimi bile zehirlemişti. Fikrin ölümle tek ilgisi artık nefes almayacağım olacaktı, gerisi şovlar silsilesi. Sonraları o fikrimden vazgeçip, evet bildiğin masaya yatırıp, yapmamaya karar verip onun yerine bari biraz daha çok sanatçı olmaya karar verdim, bari üzücüydü evet. İşte ne biliyim, resim çiz, hareket et vb. Fotoğraf zaten çoktan başlamıştı, ama yetmiyordu. Çünkü yapmak istediğim şey bir şeyi bitirmekten öte, dondurmaktan, sonlamaktan, o bitişi bir var etmeye döndürmekti, yine yine yine. Klik. Sıkıcılık halimin yaş aldıkça artışını besliyordum, ölmeyeceksem, artmalı mıydım? Klick.

Şu anda ise sırf bu sebeplerden iç sesimin farklı meseleleri var. Ne olduklarını belki lak diye söylemem, belki birazını, 92 yaşına kadar.  


i drink milk every day