November 20, 2023

 

Gitmişliğimde uzaklara yakınlık vardı bir an aramızda

kırmızı şarap, cheng, biraz da köri hoppala.

Sonrası söylenmemiş sözler manifestosu,

kusmuk çiş falan değil bildiğin özlem morotunu, 11katlama abicim.

sonra işte rakamlar, biriktikçe, tozlu yapılardan geri bana dadanıyor, çan sesi gibi değil ama donklarla doluyor yokluğum.

sen bilmezsin ama bekledin sanıyorum beni

ve sırf bu yüzden bir öte dünyayı beklerkenki halk tesellisine gıcık olmayı bırakıyorum, topraklar ne derse o, ama yine de öldürülüyor işte bebekler falan cehennem dahi işe yaramıyor

peki iki cehennem?

beklemeden gelmeyen tek bir cevabın bordo gölgesi, kiloduma aynalanıyor ay başı sanki. 

özlemekten

olmaktan da

betersin bana sen, insanların arasındaki eşitsizlik bir yana.

altındayım tüm yıkılacak duvarların, öylece duruyorum, güçlüyüm, kırmızı şarap sabrıyla.

şeffaflığı bir yana anca anıma dolanıyor uçup varmanın tüzel kuşu

aksiyonsa hedef vardır, aksiyonda sefer.


Zilyon tane kameram kör sonra gerçeğin ta kendisi buradayken,

Delirmiş pembe güller yazarken kimliği ısrarsızca, beni yine bana koklatmıyorum, sinirim sihrime dolanıyor, hiç bir kahrı kendime yakıştırmıyorum.

Dikizliyorum sokaktan içerileri, Uzay apartmanı kat bir önündeki deftere tikelli.

Sonra çiğdem yiyen iki Çinli geçiyor yanımdan, o sıra altı su dolmuş oynak tuğlalar senfonisi kafsinkafti.

yarım ayın seyrek aydınlığında, tüm gün kocaman iş makinelerinin yıktığı binanın eskimiş beton kokusu genzime soğuyor, 

gelmeyen tek bir cevabın titrek gölgesi, kaygıma aynalanıyor ay sonu sanki. 

işte evet evet onlar! tüm gün ses yapmıştı bu piçler! yıkmak için cıvık geçmişleriiiii.

bense bir cep dolusu sessizliği arıyorum bu fotoğraflarla;

gözünle gördüğün, bildiğin bi şeyin gidişiyle bırakılan izdeki sessizliği..

dolu ama kelimesiz.

peki ya iki cennetin?



esat'a.

 

i drink milk every day