new model army-poison street
indir.
.
March 24, 2010
March 23, 2010
March 20, 2010
March 18, 2010
the old.
shoking blue-Send me a postcard
......................-Venus
smokie-Living Next Door to Alice
edwin collins-Never Met a Girl Like You
laura brannigan-Self control
.
.
......................-Venus
smokie-Living Next Door to Alice
edwin collins-Never Met a Girl Like You
laura brannigan-Self control
.
.
March 17, 2010
March 16, 2010
March 15, 2010
March 14, 2010
-The static silence
-Honeybreath
-Cotton club
-Nipples
-Moose
-Rockets burst from the streetlamps
-The curve
-Swervedriver
-Auburn lull
-July skies
-Gliss
hemen hatırlatmak isterim;bu tür müzikler için
ayrıca bakınız;babamın arkadaşının çocuğunun grubu varmış.
ve son;ama en güzeli
March 13, 2010
"tozları itiyorum elimin tersiyle,
şişeleri yola fırlatıyorum.
bakıyorum oralara buralara;
bulamıyorum,
ne aradığımı da bilmiyorum aslında.
gülüyorum çılgınlar gibi.
bağırıyorum,
karşıda oturan güzel kız uğrayıp soruyor bana;
-her gün içer misin?
yüzüne kapıyorum kapıyı.
poposunu izliyorum perde arasından.
ve en olmadık zamanlarda geliyor postacı.
zili çalmıyor,kapıya vuruyor..
sinirleniyorum durduk yere,açmıyorum kapıyı,
çekip gidişini izliyorum;
perde arasından.
sonra yaşam alanıma dönüyorum:yatağıma.
arada da yanda oturan güzel kız geliyor bana,
diğerine göre poposu daha yayvan.
ona açmıyorum bile kapıyı,
biliyorum ne soracağını:
-her zaman ağlar mısın?
itiyorum elimin tersiyle tozları,
çoğu zaman,
unutuyorum;
dolaptaki bira sayısını."
()
-diabro nomikta (cilt 2a/1)
şişeleri yola fırlatıyorum.
bakıyorum oralara buralara;
bulamıyorum,
ne aradığımı da bilmiyorum aslında.
gülüyorum çılgınlar gibi.
bağırıyorum,
karşıda oturan güzel kız uğrayıp soruyor bana;
-her gün içer misin?
yüzüne kapıyorum kapıyı.
poposunu izliyorum perde arasından.
ve en olmadık zamanlarda geliyor postacı.
zili çalmıyor,kapıya vuruyor..
sinirleniyorum durduk yere,açmıyorum kapıyı,
çekip gidişini izliyorum;
perde arasından.
sonra yaşam alanıma dönüyorum:yatağıma.
arada da yanda oturan güzel kız geliyor bana,
diğerine göre poposu daha yayvan.
ona açmıyorum bile kapıyı,
biliyorum ne soracağını:
-her zaman ağlar mısın?
itiyorum elimin tersiyle tozları,
çoğu zaman,
unutuyorum;
dolaptaki bira sayısını."
()
-diabro nomikta (cilt 2a/1)
March 12, 2010
"durup durup küfür ediyorum.
-kapa şu müziği,benim hobilerim var.
bişeyler içiyorum ve algılamaya çalışıyorum.
kör oldum da denebilir,ama
sen;
kapa şu müziği,
benim söyleyeceklerim var.
sabahları bir bardak süt içiyorum ve algılamaya çalışıyorum.
hobilerim var diyorum..
genelde kızlardan iğreniyorum.
yapış yapış südyenler,lastikli donlar
hepsi de
süt gibi kokuyor,
süt gibi akıyor ellerimden,
süt gibi miğdeme iniyor.
her süt gibi bitiyor.
her erkek gibi sırıtıyorum.
ardından düşüyorum."
-diabro nomikta
-kapa şu müziği,benim hobilerim var.
bişeyler içiyorum ve algılamaya çalışıyorum.
kör oldum da denebilir,ama
sen;
kapa şu müziği,
benim söyleyeceklerim var.
sabahları bir bardak süt içiyorum ve algılamaya çalışıyorum.
hobilerim var diyorum..
genelde kızlardan iğreniyorum.
yapış yapış südyenler,lastikli donlar
hepsi de
süt gibi kokuyor,
süt gibi akıyor ellerimden,
süt gibi miğdeme iniyor.
her süt gibi bitiyor.
her erkek gibi sırıtıyorum.
ardından düşüyorum."
-diabro nomikta
February 15, 2010

you get a shiver in the dark
it's Raining in the park but meantime
South of the river you stop and you hold everything
a band is blowin' Dixie double four time
you feel alright when you hear that music ring
and now you step inside but you don't see too many faces
comin' in out of the rain you hear the JAZZ go down
competition in other places
oh but the horns they blowin' that sound
way on down south, way on down south London town
you check out Guitar George, he knows all the chords
mind he's strictly rhythm he doesn't wanna make it cry or sing
yes and an old guitar is all he can afford
when he gets up under the lights to play his thing
and Harry doesn't mind if he doesn't make the scene
he's got a daytime job, he's doin' alright
he can play the honky tonk like anything
savin' it up for Friday night
with the Sultans... with the Sultans of Swing
and a crowd of young boys they're fooling around in the corner
drunk and dressed in their best brown baggies and their platform soles
they don't give a damn about any trumpet playing band
it ain't what they call rock and roll
and the Sultans... yeah the Sultans play Creole
Creole
and then the man he steps right up to the microphone
and says at last just as the time bell rings
'Goodnight, now it's time to go home'
and he makes it fast with one more thing
'We are the Sultans... We are the Sultans of Swing'
February 11, 2010
February 4, 2010
January 30, 2010
January 24, 2010
January 22, 2010
January 18, 2010
January 15, 2010
Mesi
havanın aptallığa alıştığı bir saatti güneşin batışı ve yokluğun bize varlıktan daha yakınlaştığı anlarda;sessizce üzerimize sinen yeşil kokulu nane dallarının yorgunluğu yüzümüzden okunuyordu.
zorlu ve hızlı kararsızlık toplantılarının ardından,ılık ılık içilen çin çayına doyumsuzluğumuz gözler önüne serildi:
-"limonu biraz az olmamş mı?"dedi lila elbiseli,masum yüzlü kız.
-"benimki tam kıvamında Mesicim.istersen biraz daha limon sıkabilirim?"dedi yakışıklı oğlan.
Mesi yavaş ve prensesleri andırır şekilde istemediğini belli edercesine;kafasını salladı.
rüzgarın burunlarına taşıdığı karanfil kokusu dört bir yanlarını sarmıştı ve oturdukları yerden etrafa şöyle bi bakınca onlarca çiçek türü aynı anda beyinlerini renklendirebilir pozisyondaydı.Mesi bardağı bırakıp birden ayağa fırladı.yakışıklı oğlan onun hangi çiçeğe doğru gidebildiğini eğer tahmin edebilseydi;kasabanın kahini bile seçilebilirdi-çiçekler heryerdeydi ve bu yer çok büyüktü.
narin adımlarla beyaz tenli çıplak ayağını eskimiş bahçe fayanslarında gezdirdi,bir o yana bir bu yana doğru süzülerek minik motifli bir dans sergileyen Mesi,yakışıklı oğlana dönerek;
-"sizden biraz izin istesem?"dedi.
yakışıklı oğlan;
-"hay hay."
terliklerini eline aldı,sessizce dönüp büyük adımlarla evin içerisine daldı.çalışma odasının önünden geçerek köşeyi döndü,dinlenme odasında duvara asılmış aile fotoğraflarını hızlıca geçerek merdivenlere ulaştı.küflenmiş kırmızı biber rengindeki merdiven halısının yumuşaklığını vücuduna topladı.ikinci kattaki rutubet kokusunu geçtikten sonra,bir üst kattaki huzurun kokusuna ulaştı.odasının kapısı aralıktı ve hafifçe ittikten sonra pencereden içeri süzen altınsarısının turuncuyla dans ettiği güneş ışığını selamladı.kapıyı sessizce kapattı.
-"gelmişsin"dedi Mesi.yatakta uzanan kişi cevap vermeden yattığı pozisyonu Mesinin yüzünü görebilecek şekilde değiştirdi ve gözlerini Mesinin dayanılmaz güzel mavilikteki,parlak ve açık tonlu gözlerine dikti.
-"çay nasıldı?"dedi.
-"güzeldi güzel olmasına ama sanki biraz daha limon olsa daha güzel olabilirdi"dedi Mesi.üzerindeki mavi tüllü lila elbisesini çıkartmaya başladı.içliğinin gümüş parlaklığı güneşin içeri süzebildiği ışıkla birleşince daha da tatlı bir duruş kazanmıştı ve karşısındakini etkilemek için birebirdi.saç örgüsünü açıp tokayı kitaplığındaki bir kutunun içne koydu.aynalı tuvalet masasının önüne oturup kestane renkli,ışıltılı saçlarını taramaya başladı.her bir fırça darbesinde odanın etrafına hindistan cevizi kokuları yaylılıyordu ve yataktaki kişi;
-"kokunu seviyorum"dedi.
Mesi arkadasını dönmeden saçlarını taramaya ve kokusunu koklamaya devam etti.
Mesi:
-"hindistan cevizini seviyorum.".dedi.
yatakta,güzelce yatan kişi ayağa kalkıp Mesinin yanına doğru ilerledi ve ellerini Onun omuzlarına koyarak içliğinin askılarını aşağa doğru sıyırdı.Mesi ona doğru dönüp maviliğini karşınındakinin içine akıttı.ayağa kalktı ve gümüş rengi;yerleri yaladı.Mesi karşısındakinin elini tuttu ve yatağa kadar onu peşinde sürükledi.şimdi ise ayın o inanılmaz beyazlığı Mesinin o masum beyazlığını daha da parlak kılmaktaydı-ay ışığı bütün vücudunu kaplamıştı.hardal sarısı saten çarşafın üzerinde tıpkı o aymış gibi parlayan vücudu,hafif rüzgarda uçuşan kestane saçları;dayanılmazdı.
dudakları birbirinden fazla ayrılmıyordu ve ayrıldığı anlarda da dudaklar yine vücudun farklı bir noktasını ısıtıyordu.herşey narin,sessiz ve sıcaklıkla beraber çok güzel bir uyumla devam ediyordu.karşısındaki kişi Mesinin istediği şeyleri ona verebiliyor gibi duruyordu.çarşafın saflığı vücutlarını sarmıştı ve etraf gitgide daha da karanlık olmaya başlamıştı.
devamlılığın hızlılığı ve aceleliğin anlamsızlığı ikisininde gözlerinden okunuyordu.Mesi biraz yavaşladı ve ona döndü;
-"zaman hızlı geçiyor"dedi.karşısındaki baş ağrısının yüzde oluşturabileceği en kötü mimiği vererek Mesiye uzun uzun baktı ve yataktan kalktı.
-"nişanlın gelmeden önce gitsem iyi olucak"dedi.
Mesinin yüz ifadesi tatminsizliğinin kimliğini taşıyordu.karşısındaki yatağın altın sarısı fırfırlarının bittiği noktadaki koyu yeşil kıyafetini eline alarak aynanın başına geçti.oradan Mesinin sadece ay teni ve deniz mavisi gözleri seçilebiliyordu.onu izleyerek giyindi ve selamlayarak odadan kendini merdivenlere attı.Mesi bu sefer,her zaman olduğundan daha da tedirgindi ve tedirgin oluşu onun yüz hatlarına yansımakla birlikte ellerini titretmeyede yetmişti.doymamıştı ve doyumsuzluğu aklını kaybetmesine yol açıcak kadar içten isteklere bağlıydı.ardından sesler işitti ve hemen üzerine rüzgarı kesebilen kalınlıktaki mürdüm rengi sabahlığını geçirip kapıya yakınlaştı.merdivenlerde yakışıklı oğlan-nişanlısının sesini duydu ve dinlemeye koyuldu;
-"hala yatmadınız mı Sophie hanım?"dedi.Sophie cevapladı;
-"şimdi yatıyorum efendim"dedi.
-"Mesinin bişeye ihtiyacı mı varmış?"
-"hayır sadece zili çaldığını sanmışım efendim"dedi.Albert gülümsedi ve merdivenlerin ortasından yukarı doğru süzülmeye devam etti.aniden arkasını dönüp;
-"yarın burda yokum,Mesinin sıkılmamasını sağla Sophiecim"dedi.
Sophie eğilip selamladı ve koyu yeşil elbisesi küflenmiş kırmızı biber rengindeki merdiven halısıyla büyük bir uyum içerisindeydi..
zorlu ve hızlı kararsızlık toplantılarının ardından,ılık ılık içilen çin çayına doyumsuzluğumuz gözler önüne serildi:
-"limonu biraz az olmamş mı?"dedi lila elbiseli,masum yüzlü kız.
-"benimki tam kıvamında Mesicim.istersen biraz daha limon sıkabilirim?"dedi yakışıklı oğlan.
Mesi yavaş ve prensesleri andırır şekilde istemediğini belli edercesine;kafasını salladı.
rüzgarın burunlarına taşıdığı karanfil kokusu dört bir yanlarını sarmıştı ve oturdukları yerden etrafa şöyle bi bakınca onlarca çiçek türü aynı anda beyinlerini renklendirebilir pozisyondaydı.Mesi bardağı bırakıp birden ayağa fırladı.yakışıklı oğlan onun hangi çiçeğe doğru gidebildiğini eğer tahmin edebilseydi;kasabanın kahini bile seçilebilirdi-çiçekler heryerdeydi ve bu yer çok büyüktü.
narin adımlarla beyaz tenli çıplak ayağını eskimiş bahçe fayanslarında gezdirdi,bir o yana bir bu yana doğru süzülerek minik motifli bir dans sergileyen Mesi,yakışıklı oğlana dönerek;
-"sizden biraz izin istesem?"dedi.
yakışıklı oğlan;
-"hay hay."
terliklerini eline aldı,sessizce dönüp büyük adımlarla evin içerisine daldı.çalışma odasının önünden geçerek köşeyi döndü,dinlenme odasında duvara asılmış aile fotoğraflarını hızlıca geçerek merdivenlere ulaştı.küflenmiş kırmızı biber rengindeki merdiven halısının yumuşaklığını vücuduna topladı.ikinci kattaki rutubet kokusunu geçtikten sonra,bir üst kattaki huzurun kokusuna ulaştı.odasının kapısı aralıktı ve hafifçe ittikten sonra pencereden içeri süzen altınsarısının turuncuyla dans ettiği güneş ışığını selamladı.kapıyı sessizce kapattı.
-"gelmişsin"dedi Mesi.yatakta uzanan kişi cevap vermeden yattığı pozisyonu Mesinin yüzünü görebilecek şekilde değiştirdi ve gözlerini Mesinin dayanılmaz güzel mavilikteki,parlak ve açık tonlu gözlerine dikti.
-"çay nasıldı?"dedi.
-"güzeldi güzel olmasına ama sanki biraz daha limon olsa daha güzel olabilirdi"dedi Mesi.üzerindeki mavi tüllü lila elbisesini çıkartmaya başladı.içliğinin gümüş parlaklığı güneşin içeri süzebildiği ışıkla birleşince daha da tatlı bir duruş kazanmıştı ve karşısındakini etkilemek için birebirdi.saç örgüsünü açıp tokayı kitaplığındaki bir kutunun içne koydu.aynalı tuvalet masasının önüne oturup kestane renkli,ışıltılı saçlarını taramaya başladı.her bir fırça darbesinde odanın etrafına hindistan cevizi kokuları yaylılıyordu ve yataktaki kişi;
-"kokunu seviyorum"dedi.
Mesi arkadasını dönmeden saçlarını taramaya ve kokusunu koklamaya devam etti.
Mesi:
-"hindistan cevizini seviyorum.".dedi.
yatakta,güzelce yatan kişi ayağa kalkıp Mesinin yanına doğru ilerledi ve ellerini Onun omuzlarına koyarak içliğinin askılarını aşağa doğru sıyırdı.Mesi ona doğru dönüp maviliğini karşınındakinin içine akıttı.ayağa kalktı ve gümüş rengi;yerleri yaladı.Mesi karşısındakinin elini tuttu ve yatağa kadar onu peşinde sürükledi.şimdi ise ayın o inanılmaz beyazlığı Mesinin o masum beyazlığını daha da parlak kılmaktaydı-ay ışığı bütün vücudunu kaplamıştı.hardal sarısı saten çarşafın üzerinde tıpkı o aymış gibi parlayan vücudu,hafif rüzgarda uçuşan kestane saçları;dayanılmazdı.
dudakları birbirinden fazla ayrılmıyordu ve ayrıldığı anlarda da dudaklar yine vücudun farklı bir noktasını ısıtıyordu.herşey narin,sessiz ve sıcaklıkla beraber çok güzel bir uyumla devam ediyordu.karşısındaki kişi Mesinin istediği şeyleri ona verebiliyor gibi duruyordu.çarşafın saflığı vücutlarını sarmıştı ve etraf gitgide daha da karanlık olmaya başlamıştı.
devamlılığın hızlılığı ve aceleliğin anlamsızlığı ikisininde gözlerinden okunuyordu.Mesi biraz yavaşladı ve ona döndü;
-"zaman hızlı geçiyor"dedi.karşısındaki baş ağrısının yüzde oluşturabileceği en kötü mimiği vererek Mesiye uzun uzun baktı ve yataktan kalktı.
-"nişanlın gelmeden önce gitsem iyi olucak"dedi.
Mesinin yüz ifadesi tatminsizliğinin kimliğini taşıyordu.karşısındaki yatağın altın sarısı fırfırlarının bittiği noktadaki koyu yeşil kıyafetini eline alarak aynanın başına geçti.oradan Mesinin sadece ay teni ve deniz mavisi gözleri seçilebiliyordu.onu izleyerek giyindi ve selamlayarak odadan kendini merdivenlere attı.Mesi bu sefer,her zaman olduğundan daha da tedirgindi ve tedirgin oluşu onun yüz hatlarına yansımakla birlikte ellerini titretmeyede yetmişti.doymamıştı ve doyumsuzluğu aklını kaybetmesine yol açıcak kadar içten isteklere bağlıydı.ardından sesler işitti ve hemen üzerine rüzgarı kesebilen kalınlıktaki mürdüm rengi sabahlığını geçirip kapıya yakınlaştı.merdivenlerde yakışıklı oğlan-nişanlısının sesini duydu ve dinlemeye koyuldu;
-"hala yatmadınız mı Sophie hanım?"dedi.Sophie cevapladı;
-"şimdi yatıyorum efendim"dedi.
-"Mesinin bişeye ihtiyacı mı varmış?"
-"hayır sadece zili çaldığını sanmışım efendim"dedi.Albert gülümsedi ve merdivenlerin ortasından yukarı doğru süzülmeye devam etti.aniden arkasını dönüp;
-"yarın burda yokum,Mesinin sıkılmamasını sağla Sophiecim"dedi.
Sophie eğilip selamladı ve koyu yeşil elbisesi küflenmiş kırmızı biber rengindeki merdiven halısıyla büyük bir uyum içerisindeydi..
January 2, 2010
January 1, 2010
December 28, 2009
December 22, 2009
December 17, 2009
December 8, 2009
December 2, 2009
i drink milk every day
