March 28, 2010

wrong people in a wrong city



.

March 25, 2010

radiohead-sit down stand up


indir.


.

the rain drops
the rain drops
the rain drops
...


.
the cure-pictures of you


indir.




.

March 24, 2010


true,
true.

.
new model army-poison street


indir.





.

March 23, 2010


Aarktica-bleeding light



indir.





.

serge gainsbourg-melody


indir.




ah

March 22, 2010


not happy times


fell-fiscal years


indir.




´

March 21, 2010




the raveonettes-aly,walk with me


indir.






´

March 20, 2010

the jesus and mary chain-some candy talking

indir.


misler misi




´

i
have
a
cancer

March 19, 2010

throbbing gristle-convincing people

indir.



başımı hissetmiyorum.

March 18, 2010


adore.


wait for lake
wait for cake



the old.

shoking blue-Send me a postcard
......................-Venus


smokie-Living Next Door to Alice


edwin collins-Never Met a Girl Like You


laura brannigan-Self control


.
.

handmade stuff






good✓

daha fazlası için; tık.



´
logh-city,i'm sorry



indir.



´

March 17, 2010



creedence clearwater revival-cotton fields

indir.

mis


´
this mortal coil - sixteen days-gathering dust

indir.



.

March 16, 2010

dayanamadım.
günün ikinci şarkısı,harikadır kendisi;
cass mccombs- i went to the hospital

indir.

şekerlemeden bile güzel şuan benim için,bu yüzden hala ayaktayım.









.








listen and learn.
günün şarkısı; joy division - twenty four hours.

indir.

sade kahve gibi.


he was dozing;
nothing special.

March 15, 2010



we
can.
anything.

March 14, 2010


-The static silence
-Honeybreath
-Cotton club
-Nipples
-Moose
-Rockets burst from the streetlamps
-The curve
-Swervedriver
-Auburn lull
-July skies
-Gliss


hemen hatırlatmak isterim;bu tür müzikler için

ayrıca bakınız;babamın arkadaşının çocuğunun grubu varmış.

ve son;ama en güzeli

March 13, 2010

"tozları itiyorum elimin tersiyle,
şişeleri yola fırlatıyorum.
bakıyorum oralara buralara;
bulamıyorum,
ne aradığımı da bilmiyorum aslında.
gülüyorum çılgınlar gibi.
bağırıyorum,
karşıda oturan güzel kız uğrayıp soruyor bana;
-her gün içer misin?
yüzüne kapıyorum kapıyı.
poposunu izliyorum perde arasından.
ve en olmadık zamanlarda geliyor postacı.
zili çalmıyor,kapıya vuruyor..
sinirleniyorum durduk yere,açmıyorum kapıyı,
çekip gidişini izliyorum;
perde arasından.
sonra yaşam alanıma dönüyorum:yatağıma.
arada da yanda oturan güzel kız geliyor bana,
diğerine göre poposu daha yayvan.
ona açmıyorum bile kapıyı,
biliyorum ne soracağını:
-her zaman ağlar mısın?
itiyorum elimin tersiyle tozları,
çoğu zaman,
unutuyorum;
dolaptaki bira sayısını."
()


-diabro nomikta (cilt 2a/1)


"saçmalama,
dön yüzünü.
gülüşün üzse de beni;
saçların dalga dalga
ve
gözlerin;
bilemiyorum ne diyeceğimi.
anca bakabiliyorum.
bazense çaktırmadan dokunuyorum."


-diabro nomikta

March 12, 2010

"durup durup küfür ediyorum.
-kapa şu müziği,benim hobilerim var.
bişeyler içiyorum ve algılamaya çalışıyorum.
kör oldum da denebilir,ama
sen;
kapa şu müziği,
benim söyleyeceklerim var.
sabahları bir bardak süt içiyorum ve algılamaya çalışıyorum.
hobilerim var diyorum..
genelde kızlardan iğreniyorum.
yapış yapış südyenler,lastikli donlar
hepsi de
süt gibi kokuyor,
süt gibi akıyor ellerimden,
süt gibi miğdeme iniyor.
her süt gibi bitiyor.
her erkek gibi sırıtıyorum.
ardından düşüyorum."

-diabro nomikta

February 15, 2010


you get a shiver in the dark
it's Raining in the park but meantime
South of the river you stop and you hold everything
a band is blowin' Dixie double four time
you feel alright when you hear that music ring

and now you step inside but you don't see too many faces
comin' in out of the rain you hear the JAZZ go down
competition in other places
oh but the horns they blowin' that sound
way on down south, way on down south London town

you check out Guitar George, he knows all the chords
mind he's strictly rhythm he doesn't wanna make it cry or sing
yes and an old guitar is all he can afford
when he gets up under the lights to play his thing

and Harry doesn't mind if he doesn't make the scene
he's got a daytime job, he's doin' alright
he can play the honky tonk like anything
savin' it up for Friday night
with the Sultans... with the Sultans of Swing

and a crowd of young boys they're fooling around in the corner
drunk and dressed in their best brown baggies and their platform soles
they don't give a damn about any trumpet playing band
it ain't what they call rock and roll
and the Sultans... yeah the Sultans play Creole

Creole

and then the man he steps right up to the microphone
and says at last just as the time bell rings
'Goodnight, now it's time to go home'
and he makes it fast with one more thing
'We are the Sultans... We are the Sultans of Swing'

February 11, 2010

diyorum;
gel,çık orta yere.
eteğini sıyırıyorsun,
yavaşça.
ilgilenmiyorum.
yıllarımı verdim diyorum.
yıllarımı verdim ben bu sepete.
içi dolu hem de.
sırıtıyorsun.

February 4, 2010

use my telefon number call me.
tatlım.

aynı sinir,aynı şehir
dolanıyo ayak uçlarıma,

tekmeliyorum hafiften;
nefes alıyorum.
umurlarında bile değilim.

kutular ve sen;
arada bir

yine de

hissediyorum.

içlerinde bile değilsin,
grileşiyorum

ve

ötekileşiyorum,

ya da öyleyim,sanıyorum.

January 30, 2010

biriktirerek ilerliyorum.
o,oralı bile olmuyor.
kollarını okşuyorum.
o,
kollarını çekiyor.

aklı başında birine benziyor.




i like boys that like their mohters(L)

January 24, 2010

camı sakın açık unutma.
atlar kaçar sonra.
camı sakın açık unutma.
filler kaçar sonra.

January 22, 2010

aynı anda;
yaslandı,
öksürdü
ve
baktı.
her zamanki gibi yapmacıktı.

January 18, 2010



anlatamam.

January 15, 2010

Mesi

havanın aptallığa alıştığı bir saatti güneşin batışı ve yokluğun bize varlıktan daha yakınlaştığı anlarda;sessizce üzerimize sinen yeşil kokulu nane dallarının yorgunluğu yüzümüzden okunuyordu.
zorlu ve hızlı kararsızlık toplantılarının ardından,ılık ılık içilen çin çayına doyumsuzluğumuz gözler önüne serildi:
-"limonu biraz az olmamş mı?"dedi lila elbiseli,masum yüzlü kız.
-"benimki tam kıvamında Mesicim.istersen biraz daha limon sıkabilirim?"dedi yakışıklı oğlan.
Mesi yavaş ve prensesleri andırır şekilde istemediğini belli edercesine;kafasını salladı.
rüzgarın burunlarına taşıdığı karanfil kokusu dört bir yanlarını sarmıştı ve oturdukları yerden etrafa şöyle bi bakınca onlarca çiçek türü aynı anda beyinlerini renklendirebilir pozisyondaydı.Mesi bardağı bırakıp birden ayağa fırladı.yakışıklı oğlan onun hangi çiçeğe doğru gidebildiğini eğer tahmin edebilseydi;kasabanın kahini bile seçilebilirdi-çiçekler heryerdeydi ve bu yer çok büyüktü.
narin adımlarla beyaz tenli çıplak ayağını eskimiş bahçe fayanslarında gezdirdi,bir o yana bir bu yana doğru süzülerek minik motifli bir dans sergileyen Mesi,yakışıklı oğlana dönerek;
-"sizden biraz izin istesem?"dedi.
yakışıklı oğlan;
-"hay hay."
terliklerini eline aldı,sessizce dönüp büyük adımlarla evin içerisine daldı.çalışma odasının önünden geçerek köşeyi döndü,dinlenme odasında duvara asılmış aile fotoğraflarını hızlıca geçerek merdivenlere ulaştı.küflenmiş kırmızı biber rengindeki merdiven halısının yumuşaklığını vücuduna topladı.ikinci kattaki rutubet kokusunu geçtikten sonra,bir üst kattaki huzurun kokusuna ulaştı.odasının kapısı aralıktı ve hafifçe ittikten sonra pencereden içeri süzen altınsarısının turuncuyla dans ettiği güneş ışığını selamladı.kapıyı sessizce kapattı.
-"gelmişsin"dedi Mesi.yatakta uzanan kişi cevap vermeden yattığı pozisyonu Mesinin yüzünü görebilecek şekilde değiştirdi ve gözlerini Mesinin dayanılmaz güzel mavilikteki,parlak ve açık tonlu gözlerine dikti.
-"çay nasıldı?"dedi.
-"güzeldi güzel olmasına ama sanki biraz daha limon olsa daha güzel olabilirdi"dedi Mesi.üzerindeki mavi tüllü lila elbisesini çıkartmaya başladı.içliğinin gümüş parlaklığı güneşin içeri süzebildiği ışıkla birleşince daha da tatlı bir duruş kazanmıştı ve karşısındakini etkilemek için birebirdi.saç örgüsünü açıp tokayı kitaplığındaki bir kutunun içne koydu.aynalı tuvalet masasının önüne oturup kestane renkli,ışıltılı saçlarını taramaya başladı.her bir fırça darbesinde odanın etrafına hindistan cevizi kokuları yaylılıyordu ve yataktaki kişi;
-"kokunu seviyorum"dedi.
Mesi arkadasını dönmeden saçlarını taramaya ve kokusunu koklamaya devam etti.
Mesi:
-"hindistan cevizini seviyorum.".dedi.
yatakta,güzelce yatan kişi ayağa kalkıp Mesinin yanına doğru ilerledi ve ellerini Onun omuzlarına koyarak içliğinin askılarını aşağa doğru sıyırdı.Mesi ona doğru dönüp maviliğini karşınındakinin içine akıttı.ayağa kalktı ve gümüş rengi;yerleri yaladı.Mesi karşısındakinin elini tuttu ve yatağa kadar onu peşinde sürükledi.şimdi ise ayın o inanılmaz beyazlığı Mesinin o masum beyazlığını daha da parlak kılmaktaydı-ay ışığı bütün vücudunu kaplamıştı.hardal sarısı saten çarşafın üzerinde tıpkı o aymış gibi parlayan vücudu,hafif rüzgarda uçuşan kestane saçları;dayanılmazdı.
dudakları birbirinden fazla ayrılmıyordu ve ayrıldığı anlarda da dudaklar yine vücudun farklı bir noktasını ısıtıyordu.herşey narin,sessiz ve sıcaklıkla beraber çok güzel bir uyumla devam ediyordu.karşısındaki kişi Mesinin istediği şeyleri ona verebiliyor gibi duruyordu.çarşafın saflığı vücutlarını sarmıştı ve etraf gitgide daha da karanlık olmaya başlamıştı.
devamlılığın hızlılığı ve aceleliğin anlamsızlığı ikisininde gözlerinden okunuyordu.Mesi biraz yavaşladı ve ona döndü;
-"zaman hızlı geçiyor"dedi.karşısındaki baş ağrısının yüzde oluşturabileceği en kötü mimiği vererek Mesiye uzun uzun baktı ve yataktan kalktı.
-"nişanlın gelmeden önce gitsem iyi olucak"dedi.
Mesinin yüz ifadesi tatminsizliğinin kimliğini taşıyordu.karşısındaki yatağın altın sarısı fırfırlarının bittiği noktadaki koyu yeşil kıyafetini eline alarak aynanın başına geçti.oradan Mesinin sadece ay teni ve deniz mavisi gözleri seçilebiliyordu.onu izleyerek giyindi ve selamlayarak odadan kendini merdivenlere attı.Mesi bu sefer,her zaman olduğundan daha da tedirgindi ve tedirgin oluşu onun yüz hatlarına yansımakla birlikte ellerini titretmeyede yetmişti.doymamıştı ve doyumsuzluğu aklını kaybetmesine yol açıcak kadar içten isteklere bağlıydı.ardından sesler işitti ve hemen üzerine rüzgarı kesebilen kalınlıktaki mürdüm rengi sabahlığını geçirip kapıya yakınlaştı.merdivenlerde yakışıklı oğlan-nişanlısının sesini duydu ve dinlemeye koyuldu;
-"hala yatmadınız mı Sophie hanım?"dedi.Sophie cevapladı;
-"şimdi yatıyorum efendim"dedi.
-"Mesinin bişeye ihtiyacı mı varmış?"
-"hayır sadece zili çaldığını sanmışım efendim"dedi.Albert gülümsedi ve merdivenlerin ortasından yukarı doğru süzülmeye devam etti.aniden arkasını dönüp;
-"yarın burda yokum,Mesinin sıkılmamasını sağla Sophiecim"dedi.
Sophie eğilip selamladı ve koyu yeşil elbisesi küflenmiş kırmızı biber rengindeki merdiven halısıyla büyük bir uyum içerisindeydi..

January 2, 2010

önce biraz bilgi.
sonra
-sonrasını boşver.
uzan,
anlatacaklarım var.

January 1, 2010

"seni düşlemek bana çok uzak,seni hissetmek.keşke gerçekten yaşamayı bilen biri olsan diye düşünmek artık beni tatmin edemiyor.çünkü anlıyorum seni,sen öylesine varolanlardansın ve öylesine sevişirsin.
öylesine birisin.mesela çay içerken aklıma gelirsin.sonra hemen gidersin."

-diabro nomikta

December 28, 2009


"biri gidince,sanki ben de gider gibiyim.ta ki hala aynı yerde olduğumu anlayana kadar"
-diabro nomikta

i drink milk every day