June 2, 2009

özel serim

mantar üstü beneklerini çalan hırsızları avlama notları-1
çok üzülmüştüm.
köpek balığı yağı ticareti yapmak için deve kürkü ithal eden ailenin burdan taşınacağını öğrendiğimde-çok üzülmüştüm.
paraları bitmişti ve artık böyle zengin insanların cirit attığı kenar mahalle bölgesinden hızlıca ayrılmaları gerekmişti.çünkü çöplerde kayda değer yiyecek bişey bulması zor oluyormuş.zenginlerin pintiliklerini hesaba katamamışlardı.
-"paraları çok olsada,hala çöp atmak yerine onları yiyorlar"demişti Baba.
küçük çocuklarından Erkek sokakta insanların ayaklarına takılan en sinir bozucu taşları satarak eve para götürmeye çalışıyordu.onun için bir kaç kere takılması en güç olan taşlara takılıp para kazanmasına yardımcı olduğumu hatırlıyordum.ama etraf asvalt oldu olalı onun da işi elinden alınmıştı.Erkek biraz zayıf olduğu için zamanını ev işlerine ayırmış,çok güzel yemek yapmaya başlamıştı.tabii yemek malzemesi alamamaya başladıklarında da çok fazla uyur olmuştu.beynini satmıştılar ve bir haftalık yemek paralarını çıkartmışlardı.
bir de diğer küçük çocuk Kızın biçilen çimlerin arasında kırılmamış olanları bulup;soğuk,misler gibi çim suyu yapıp sattığı tezgah vardı.tabii vergi onunda işini yıkmıştı.pis pis herifler gelip ona soru sordular.bir keresinde ben de o çimen suyundan içiyordum ve ordaydım.
-"günde kaç tane kırılmamış çimen buluyorsunuz?"dedi takım elbiseli şey.kızcağız biraz durdu düşündü.hiç saymadığı belliydi.biraz dudağını büktü;
-"bilmem ki"dedi.diğer pis şey de;
-"toplayın tezgahı ve mühürü de basın"dedi.kahverengi eski arabalarına binip buralardan uzaklaştılar.minik kız ağlamasın diye artık kimse çimlerini biçmez olmuştu.yan komşudan bir kase toz şeker almak en zor şey olmuştu.kahvelerimizi şekersiz içtiğimiz günlerin geride kalmasını istediğimizde üçübirarada'ya sarmıştık.mahallemizde üçübirarada bitince bazı toz şeker sahiplerinin çimlerini sabaha karşı,çaktırmadan kesip boklu göle attığımızı hatırlıyorum.
neyse bir de büyük Oğlan vardı.Polis bir kadına aşıktı.tam bir Polisti kadın.hatta küçük kardeşlerinden olan Kızın tezgahını o mühürlemek zorunda kalmıştı.ellerinden mühür bir ay çıkmamıştı.bu yüzden etrafta fazla dolaşmamıştı.o sıralar kimse evindeki tuvaleti kullanmayıp sokaklara işiyordu.eski baraka evde herkes istediğni yapıp ışıkları söndürmeden evine dönüyordu.suç oranı yüzde dört artmıştı.bu o Polisi çok sinirlendirmişti ve eldiven takıp işe geri dönmesini sağlamıştı.eldivenleri siyah deriydi.Polis olduğu halde seri katil gibi görünen ilk güzel kız polis ünvanını alıp bir haftalığına paralı izne çıkartılıp uzak ve havalı bir kasabaya tatile yollanmıştı.
Oğlana gelelim.azgın bir köpeği vardı.yer yer sokaktaki yaşlıları ısırttırıp altın dişlerini çalardı.ama bu o şanslı Polise aşık olmadan önceydi.sonrasında da hep;
-"keşke ona aşık olmasaydım,yaşlıların altın dişi olayında çok para vardı."derdi.ve;
-"aşık olucaksanız,ilk önce zengin olun."derdi.ve yine eklerdi;
-"aşık olmak,para kazanmanızı hep engeller çünkü."
daha böyle bir sürü değişi vardı Oğlanın.işte bu işide bırakınca vitrin mankenlerine makyaj yapmaya başlamıştı bi dönem.ama erkeklerin makyajlarını fazla abarttığı için işten çıkarılmak zorunda kalmıştı.çünkü gay mağzaları büyük ekonomik krizden sonra bir semte toplanıp,mağzalardaki kıyafetler;erkek mankene makyaj yapmak yerine kız mankenlere kısa saç takılarak gözler önüne serilmişti.kimse aradaki farkı anlamamıştı.Oğlan dışında.ama bunun altında kalmayıp ayakkabı bağcıklarının ucuna takılan küçük plastiklerin üretildiği fabrikada ansansör görevlisi olarak çalışmaya başlayınca gay mağzalarının manken işleri müdür yardımcısı ona çok kırılmıştı.müdür yardımcısının şöyle demişti;
-"hala mankenlere makyaj yapabilirsin,ama kız olanlarına." Oğlan da;
-"ben insanları kandırmam,artık asansör görevlisiyim."demişti.ve mağzadan koşarak çıktığı söylentileri biraz dillerde dolandı.sonra da bu dillerde dolanan söylentilerin yerini Polisin eskiden erkek olduğu söylentileri almıştı.Oğlan;
-"yok öyle bişey,olsa bu kadar güzel sevişemezdik."desede aslında Polis herşeyi itiraf etmişti;
-"küçüktüm ve ağır gelmişti."
Oğlan bunun üzerine asansör görevlisi olduğu işinden;
-"benim klostrofobim var"diyip ayrılmıştı.asansör geniş aralıklarla demir parmaklıklardan yapılmıştı ve epey büyüktü.ama bu iş verme işlerine bakan eleman aptal olduğu için ayrılmasını kabul edip üzerine biraz para bile vermişti.en son Oğlanı gördüğümde tek yaptığı şey ormana gidip ordan topladığı garip bitkilerle enteresan ve yanı sıra da
-"bunlar doğal" dediği sakinleştiriciler ürettiği için hapse atılmıştı.onu çeken kameralara;
-"herşey doğal yaşamı koruma derneğine üye olmak içindi"diye bağırmıştı.hapishanede Polisle bir kaç kere daha işi pişirdiğini düşündüğümüzde oldu.
asıl önemli olan aile ferdlerinin en büyükleri olan Anne ve Babaydı.Anne Babadan büyüktü ve daha önce iki kez daha evlenip boşanmıştı.söylentiler ilk eşinden hala boşanmadığı dorultusunda baya boy gösterdi ama sonradan ilk eşinin kurbağa avında pis göle düşüp zehirlendiği,bir kaç ay sonrada öldüğünü öğrenmiştim.bu beni biraz da olsun üzmüştü çünkü kasabanın ilk ve son kurbağa avcısı saygınlığını fazla göremeden diğer tarafa gitmişti bile.
Annenin bir de ikinci kocasından bir tane nurtopu gibi,Manken Bacaklı Kızı vardı.ama kolej parasını ödemesi için japonyada hayat kadınlığı yapmak istediğinde Anne;
-"başka ülke bulamadın mı?"diye dalga geçmişti.ama Manken Bacaklı Kızı Annenin alaylarına oralı olmadan japonyaya gitmişti ve epey zengin olup orda sadece su ürünlerinden üretilen bakım kremleri fabrikası açmıştı.Anne ondan bir daha haber alamadı ve ikinci koca zaten başka bir kadınla evlenip çiftçiliğe başlamıştı.
Baba ise tam bir anne kuzuymuş küçükken,bana Kızı çimen suyu içtiğim bi gün uzun uzun anlatmıştı.Anneyi görünce ona direk tutulmuş.ve onunla evlenmek için bir sürü numara yapmış.Anne de sonralarda;
-"aslında bu kadar numaraya gerek yoktu,zaten boştaydım"demiş Babaya.Babaya biraz koymuş bu ama belli etmemiş.Babanında deve kürkü ithal etme macerası bu olaydan doğmuş hatta.Anne böyle diyince üzülen Baba köpek balığı yağı ticareti yapma isteğini biraz geride bırakarak iki günlüğüne kaçak olarak mısıra gitmişti.orda develerden çok etkilendiği için burda kürkünü ithal etmeye başlamış.çok işlevliymişler çünkü.onu anlamış ve;
-"ister yere at halı yap,ister üstüne at yorgan yap"demişti Baba.onlara yardımcı olıyım diye yan komşularımı ikna edip onlara bi tane aldırdığımı hatırlıyorum.Baba bana gazete almaya giderken teşekkür etmişti.onlarada gazete almıştım.bir de bana hep,dördüncü sokakla yedinci sokağın birleştiği noktada rastlardı;
-"köpek balığı yağı ticareti yapmama az kaldı."derdi.gülümserdim ve bişey demeden sekizinci sokaktan yürümeye devam ederdim o da dördüncü sokaktan kargoya giderdi,deve kürklerini almaya.
Anne tam bir anneydi ama.hiç bi iş yapmazdı.yine de bi ara ev ev,kapı kapı dolaşıp hayvanların üzerinde denenmiş kozmatik zımpırtıları sattığını duydum.bana hiç uğramamıştı.eğer gelseydi alıcaktımda.o işten ayrılan Anne arka komşuma;
-"bu mallar hayvanların üzerinde daha güzel duruyor,size satmak istemiyorum"diyip bütün malları ormana dökmüştü.bunu duyan etraf sakinleri bir kaç gün sanki kiraz toplar gibi,etrafta kozmatik zımbırtısı toplamışlardı.eğer çocuk bezi takma yarışmasında finala kalmasaydım ben de gitmeyi planlıyordum.ama allahtan diğer komşum bana az kullanılmış guguk kuş özlü mor bir ruj bulabilmişti.
en sonunda da Kız japonyaya Manken Bacaklı Kızı aramaya gitti(hayat kadını olma düşüncesi ona cazip gelmişti).Poliste onun peşinden gitmiş çünkü Kız daha onaltı yaşını bile doldurmamıştı ve bununla birlikte pasaportsuz olup,kimsenin bulamadığı bir virüsü taşıdığı saptandı.bazıları Polisin geri dönmediği ve Kızla evlendiğini bile söylüyorlar.çünkü virüs eskiden erkek olan kızlara fazla bulaşmıyormuş.
Baba ise;Anneyi,beyinsiz Erkeği ve Oğlanı hayvanat bahçesine kapatıp mısırda deve boku temizlikçiliği yapmaya başladı.(bu son cümle aynen kalmalı,çok uygun oldu)
...
1.bölümün sonu.

mantar üstü beneklerini çalan hırsızları avlama notları-2

Yapabileceği fazla şey yoktu.belki bir kaç meyve karışımı ama sadece o kadar.
sabahları yatağından kalktığında ilk işi yüzünü yıkamak yerine dua etmek olmuştu.
-"lütfen sular kesik olmasın"
hayat şartları onu zorlaması gerektiğinden fazla zorlamaya başladığında her zaman yarın daha güzel olucak diye düşünür ve;
-"yarın,sadece bir gün uzaktasın"derdi.
ama yarın asla tam anlamıyla gelememişti.
artık düşünmeyi bırakmalı ve sadece hareket etmeliydi.
"ne kadar çok düşünürsen o kadar çok durursun"
sessizliği gördüğünü söylerdi ve yalnızlığı sevdiğini.
hayatın insanlara aslında hiç bişey katamadığını,insanların hayata bişey katabildiklerini düşünürdü.insanlar onu kendilerinden soyutlayıp,onu aslında mutlu eden yalnızla başbaşa bıraktılar o da zamanını kitap okumakla geçirmeye karar verdi.bir sürü okudu da.çok şey öğrendiğini düşünmesede yararı olmadığını inkar edemezdi.şiirlere de sardı ki güzelde yazardı;
-"ağlamaya utanacakları şiir yok."derdi.
-"aslında herkes yazabilir,ama herşey okunmaz."
fazla konuşmamasına rağmen çok anlam yüklü cümleleri vardı ve insan onu bir an olsun bile çok konuşuyor sanabilirdi.en sevdiği rengi sorduğumuzda;
-"mavi"derdi.
-"ve gökyüzümü mavi yapması için güneşe ihtiyacım yok."
renkleri sadece görmez onları genelde hayal ederdi.bunun için evinin duvarları camdandı.
-"hangi rengi görmek istersen,onu görebilirsin."
bu olay onun biraz başını ağrıtmıştı ama etraftaki renk yiğicilere tepkili olduğunu hem böyle hem de;
-"renkler artık tam anlamıyla yok,ama her zaman hayatta hayallere yer vardır."diyerek gösterirdi.
çok geçmeden komşu çocukları camlara taş atarak evini yıkmışlardı.ve gülümsedi;
-"cesaretli olmayan çocuk yıldızsız geceye benzer."
sabırlıydı anlıcağınız.gereksiz bir sempatisi vardı.parası azdı.giyilebilecek az ve kötü şeyleri olmasına rağmen aslında her zaman bir gülümseme görülebilirdi yüzünde ve insanları;
-"yüzünde bir gülümseme olmadan asla iyi giyinmiş sayılmazsın"şeklinde çaktırmadan iğnelerdi.
karşısındaki insanlara her zaman belirli cümlelerle kırmaya değilde,onları düşündürecek cümlelerle beyinlerini yormaya çalışarak uğraşırdı.ne de olsa en sevdiği renk maviydi ve yıldızlardan hoşlanırdı.
en son hindistanda görülmüştü.(bu yer önemli bir ayrıntı)
[kişi adı:Sabır Taşı]
2.bölümün sonu.

mantar üstü beneklerini çalan hırsızları avlama notları-3
Göreceli Adam vardı.çok sessizdi ama kimileri onun çok komik ve de çok konuşkan olduğunu söylüyordu.bunun nedenini ona sorduğumuzda kimilerine hiç cevap vermiyor,kimilerine de;
-"yanlış biliyosunuz ben hep konuşurum ve komiğimdir."diyordu.
yetmişiki yaşında annesi vardı ve kendisi kırkiki yaşındaydı.
körler okulundaki hademeliğinden ayrıldığında daha henüz otuziki yaşındaydı.bana hep;
-"yapıcak şey var mı ki biz yapmıyoruz?"derdi.ve yirmiiki yaşında bir Hatuna aşıktı.bu Hatun;yukarı mahhalledeki en lüks meyve-sebze işinde ilerlemiş olan restoranda degüstatör olarak çalışırdı.hep mini etek giyerdi ve dudaklarının rengi kendinden kırmızıydı.onunla arkadaş olmaya çalıştığım zamanlarda daha yirmiiki yaşında olduğumu hatırlıyorum,Hatun da yirmiiki ve Göreceli Adam da otuzikiiki yaşındaydı.
arkadaşlık kolay kurmuştum çünkü ben onun konuşkan ve de komik olduğunu bilen 'kimileri' arasındaydım.
neyse,Hatunun sonradan başka bir takıldığı insan olduğu ortaya çıkmıştı.savunması ise;
-"meyvelerle iyi anlaşıyor"olmuştu.adamın daha kim olduğu bulunamadı.ama ona bunu diyince o yine;
-"bir gün karşınıza çıkar"diyordu.sonuç olarak üç ay üç gün boyunca onu aldattıktan sonra Göreceli Adama geri döndü ve Göreceli Adam da onu affetti.
-"hayvan kürklerinde uyumayı seviyor."dedi.ilk başlarda anlam veremedik.(ama sonra vericeksiniz.)
Göreceli Adamın minik bir çöp öğütücü dükkanı vardı.uzun yıllar orda çöp öğüttükten sonra mağazasını büyülterek kitapçı yaptı.tabii ben bunu elimde dört torba çöple onun mağazasına gittiğimde öğrendim.gelişimin adına bana bir kitap hediye etmişti.;
-Poşet Öldürenler Sokağı.
bu kitabı baya kişiye önerdiğimi hatırlıyorum ama sonra Kıza hediye olarak vermiştim.(Kızı hatıramıyorsan okumaya devam etmene gerek yok.)Kız ise çok beğenip bana kitabı nerden aldığımı sormuştu ben de ona;
-"Göreceli Adamdan aldım"demiştim.
bi kaç gün sonra Göreceli Adamın eskiden çöp öğütücü olan kitapçısına gittiğini ve orasının çok kötü kokmakla beraber adamında sessiz,sakin,sıkıcı mı sıkıcı biri olduğunu söylemişti.Kız onu sessiz,sıkıcı,sakin gören 'kimilerinin'arasındaydı ve çok şanssızdı.bunu ona söylediğimde çok üzülmüştü ki zaten bu olaylar onun japonyaya Manken Bacaklı Kızı aramaya gidiceği günlerde olmuştu.(duyumlara göre burdan ayrılıp japonyaya gitmeden önce son sevişitiği kişi Göreceli Adammış).
durun.kitaba geri dönelim.o öenmli bir ayrıntı.Göreceli Adam bana hediye etmeden önce onu okumuş ve kitabın en çok etkilendiği yeri;bir gün delirip kendi dükkanını yakan adamın sevgilisini boğup dereye atması ve sonra da küçük bi kızla oradan uzaklara gitmesiymiş.bana öyle demişti ve beni biraz korkutan hareketleri işte bu konuşma sonrasında başladı.Hatuna hep kötü davranıyordu ve Hatunda hep ;
-"eski takıldığım sevgilim böyle yapmazdı"diyordu.bu Göreceli Adamı daha da sinirlendirmişti ve gitgide içinde o adamı bulma isteği doğuruyordu.(tabii aslında bir şekilde adamı araştırdı ve herkes bulduğu dedikodusunu yaymıştı.)
uzun süre aralarındaki bu gerginlik devam etti ve Göreceli Adam kitapçısını yakarak mısıra gitti.Hatun hayvanat bahçesinde bitki işleri müdür yardımcısı olarak işe girdi.
3.bölümün sonu.
(ayrıntılar önemli)

i drink milk every day