June 29, 2009

ondan bahsedebilseydim,ona bahsederdim1

öncelikle bişeyler anlatmaya çalıştı.birinden bahsetmek istiyordu ama cümleleri fazla güzel olmadığı için aklınızda resmini çizmeniz zor olur diye bu konu üzerinde epey düşündü.saat çok geç olmuştu,ama geçen saatlerde düşündüğü şeyler zamanını boşuna harcamasına değil de içten ve değerli geçmesine yol açmış gibiydi.kısık sesli fikirleri sadece birinin yüz hatlarından akarak ağzından çıkıyordu.
ellerinin minikliğinde gizlediği uçarı düşüncelerinde yüzmek istediğini söylerdi hep ve o çok yakışıklı derdi.ve de kibar.insanlar onun nereden geldiğini haykırabilir bile,ama asla cevap almayacaklarını bilerek.
yorgunluğu yüzüne yansıtmadan sorularına cevap verilebilir biriymiş o.kız öyle derdi.
onun öyle harikulade olduğunu farkettiğinde artık çok geçmiş ama,yolu olmayan kasabadan kaçmak isteyen yalın ayak bir genç kız misali beynini onun yönüne doğru çevirmiş olsada,gerçekten artık karmaya inandığını haykırsa da,yalın ayaktı.soğuk sulardan gelen bencil düşüncelerinin kurbanı olan kızlardan uzak durmak istediği zamanlarda oluyordu bunlar ve benzemek istemeyeceği insanların kimliklerini çaldığını gördüğü sıralarda su içerdi.lıkır lıkır ve hıçkırarak.
"beni ben susatmadım"
vücudunu bir o yana bir bu yana sallayarak dinlediği ağır ve güzel şarkılarda da aklında olmaması gereken fil kafaları vardı ve istese de istemese de aklına giren her sineği öldüremezdi.aksine beslerdi ve bazen o kadar çok olurlarda ki,üzmekten korkardı,rüya görmekten korkardı,uyuyamazdı.
o bazı geceler seni görmesin diye uyuyamadı.
yudum yudum içmek için renkli gözleri,farklı ırklardan kişileri arzuladı o hep-ama onun olduğu yer her zaman yerdi ve o yerde herkese yer yoktu-kafası her zaman kurulan anlamsız ve karmakarışık cümlelerin doğrultusunda ilerlerdi.
kafası hep karışıktı.
ama bazen sadece boş olurdu.karışamayacak kadar anlamsız.
(kısaltılmıştır: )
artık yorgunmuş.
duyduğu sesleri beyninde resimlendirmekten,birilerine farklı isimler takmaktan ve hatırlamaktan yorulmuş.huzurlu şeylerin dışındaki her önemli ayrıntıyı bir anda dolu bir kum kavanozuna kaldırır orada fosilleşmesini bekleyecek kadar sabırlı yaklaşırmış anılarına,yorulmasın diye...
gittiğini unuttum.derdi.
sanki sabahları kalktığında bazı şeylere sahipmiş gibi aniden uyandıktan sonraki gerçekliğin gölgesinde ezilirmiş,kolları morarana kadar.ama onu ağlatabilecek kadar değil.bazen ise bu onu rahatlatırmış bile.
sığ fikirlerin yarattığı devasa sonuçların hızlılığına küfür ederken yakalardı kendini ve aynalara zaten hiç bakamazdı.yükseklerden gelen anlamsız ve aslında imsaknsız dediği şeyleri yaptığı anlarda değerlerini bilmeden harcadığı elmas tozlarına da küfür edermiş.
elmas tozları suya karıştığında,yüzmekten nefret etti.ve...
mimik dolu sözlerden kaçınırdı,ve asla karşısındakine bakmayı öğrenemedi.
istemedi.
her zaman,tek bir yalan söylerdi,ve hiç kimse bilemedi.
"gülümsedim"
bilemezdi.
farklılığın doğurduğu kısık hareketli nefes alış verişlerinde kaybettiği isimleri içerdi bazen.içten bir oh çekebileceği farklı yükseklilklere ulaşmış karşı cinlerden gelen kokulardan kaçardı.
biri Tanrı gibiydi.
ve yumuşaktı.
uzaktaydı.
yavaşlığın ve içtenliğin anahtarı ondaymış.ve istenilen değil gereken olmaktan vazgeçemeyen bir siyah yıldızı hatırlatan gülüşüne kilitlenmemek imkansızmış.beyninden akan cümlelerin azında bile yüzebilsen,sana yetermiş.
yetmezmiş.
bana uzak her harikuladelik,biraz da olsun Tanrı gibidir.
çok güzelsin.
onun istediği o hiç olamazmış..
"yeteri kadar istememişsin o zaman"
dudaklarından akan ayna görevindeki kelimeleri her Tanrıyı yansıtamazmış.
bize şundan bahset dediğimizde;
"eğer ondan bahsedebilseydim,ona bahsederdim"
derdi.
havada onu aydınlatabilcek sadece ay olduğunda huzurun ona biraz daha yakınlaşabildiğini söylese de aslında onu huzura en yakınlaştırabilcek şey onun sahip olamadığı şeyler olduğunu haykırırdı gözleri boşluğa ve gözlerini kapattığında ise onu anlamak için dudaklarını okumak gerekirdi.kimse onu anlayamazdı ama.
o hep bizden farklı dilde konuşur,bazen hiç konuşmazdı.
omuzlarında taşıdığı yüklerden şikayetçi olabilcek kadar küçülmemişti,aksine taşıyamadığı şeyler için ağlayacak kadar azim öz sıvısı tüketmişti.
onu anlatabilmek için onu yaşamak değil,onunla yaşamak gerekirdi.
bazen o yaşamıyor gibiydi.
hayallerinin gerçeklikle örtüşemediği noktalarda dinlenirdi ve hayallerini olabilcek şeyler yerine olamayacak şeyler yönünde geliştirmişti.hayalleriyle rüyalarını asla bir görmez,asla birbirine karıştırmazdı.
bu kız oydu.ve o kızken diğeri ise her zaman başkası olurdu.
özlediğini söyleyebilecek kadar erdemli insanların arasında cirit atan ayaklarını soğuk denizlere,geceleri daldırdığında mutlu olurdu ve kendisine benzeyen sayılı insanın elinden tutup zor olan merdivenlerde yol alırdı.
aslında genelde dalardı ve uyurdu
bazen beyni titrerdi,ve düşünmeye araverirdi.
Tanrı bir tane de kendinden yaratmış derdi.

i drink milk every day