January 3, 2024

 bu ne okumadan hemen paylaşıyorum, 3 sene önce

diskroni öykülem

Bitkin ve umutsuz görünmeye roleniyordum. Bu hemen işe yaradı, kendini yakın hissemiş olacak ki atıldı:

Sorun nedir?

Ben 2 gündür nu barda Jak isimli birini bekliyorum. Beni burdan alıp evinde 4 gün misafir edecekti. Trenime daha 3 gün daha var, nerede kalırım ne yaparım bilemiyorum. Beni bıraktılar ve .. ağlmamı güçlendirdim ve konuşmayı fadelice durdurdum.

Edebileceğin bir numara da mı yok?

Hayır yok.

Çift taraftanda mı?

Evet öyle. Beni buraya bırakıp Jak adını vermeleri dışında bir bilgim yok ancak trenin hangi orman ucundan kalkacağını biliyorum. İlk dinlediğim masada şu anda onun yanında oturduğum masayı işaret ederek şu adam da Fortun ormanından geliyor diye dedişmişlerdi. Tiyo ordan buraya paslanarak;

Nereden kalkıyor?

Fortum mu Fortun mu ne diyerek tecaülü arifimi sergiliyorum.

Fortun diye düzeltiyor beni. Hafif havalanıyor, cilve seziliyor aşağıdan istediği.

Aa o ormanı bilit misin?

Tabii ben orda yaşarım.

AAA öyle mi ne büyük şans! En azından bilen birine rastlamak bile beni sevindirdi. İçkisinden bir yudum aldı. Birden bardaki müziğin ritmi değiimeye başladı. Hızlanmıştı. Orada anladım onun Onlardan olduğunu daha bilmediğini. Farkında olmadan değiştiriyordu çevresindeki etkenleri.

Burada seninle Jak i beklemem de sakınca var mı? dedim dikkatini dağıtmadan.

Elbette ancak kısa süre sonra yola çıkmalıyım. Evde beni bekleyenler var dedi.

Hmm acaba biriyle mi? Tam gözlerimi çekerken minik bir panikle devam etti.

Hayvanlarım var. Gülümsedim. Olabildiğince sıcak ve içten. Ayağa kalkıp bara yöneldi.

Ne alırdın?

İki yassılı tam diker bir öz suyu lütfen. dedim. Bara doğru emin adımlarla ilerledi. Sanki kendini adımlarına çok zorluyor gibiydi. Sarhoş olduğunu ve beni düşündüğünü anladım. Barın ışıkları kızarmıştı. Tüm hareketlerini izlemeye koyuldum ve bunu ona fark ettirererek yapıyordum. Tavırları akışkanlaştı. Barmen içkilerimizi hazırlarken ona birşeyler anlatıyordu ve barmen de onu pür dikkat dinleyerek arada ona kısa cevaplar veriyordu. Müzik egzotikti. Ormanla ilgili bişeyler anlattığı çok açıktı. Ormancı olmalıydı. Ancak araştırma kısmından. Bunu açıkça kılığından okuyabiliyordunuz. İçkilerimiz hazır olduğunda birkaç saniye durakladı. Barmen kendi işine koyulmuştu. Cevap beklediği veyahut da lafı yoktu karşısına. Hafif kafasını kendini uyandırmak istercesine titreterek salladı. O sırada onu kötü hissettirmemek için yavaşça ama emin olarak başka izlenecek bir noktaya çevirdim ve orayı izlemeye koyuldum. Beş saniye sonra kendinden çok emin şekilde yanımdaydı. İçkileri yavaşça masaya koydu. Gittiğinden beri herşeyiyle çok değişmişti ama haberi yoktu. Kendisine düş diker almıştı. Acelemiz o kadar da yoktu. En azından daha bir saat daha oradaydık ve Jak i bekleyecektik.

Burada ne yapıyorsun? dedi.

Özel bilgi ancak kutu temelli alan yapımının sanat kısmındanım.

Anladım. Daha önce de kutu temelli alan yapımından birisiyle tanışmıştım. Senin gibi sanat kısmından değildi ama. Az daha art mertebelerindendi. Kara yosunu mühendisi çırağının yazmanı.

nasıl tanıştınız?

432 hafta kadar önce bir süre burada çalışma toplamak için kalmaya geldi. Ben Orman araştırma yazmanıyım. Tabii olduğum alan çok geniş. Burada ormanların sayısı az ama kapsamları yayıktır. Karasal anlam araştırması buraya gelip ben gibi 7 yazmana da uğramadan çıkışta bildim belgesini imzalatamaz. Ve şanslıydı ki en çok kara yosunu bilgisi de bendeydi. Ben son uğrağındaki yazmandım. Eğer ben burada olamasaydım neredeyse hiç bilgi edinemeden bildim belgesi kapıp geldiği yere boşlu dönmek durumunda kalacaktı.

Birkaç yudum aldı. Göz kontağını hiç çekmiyordu ve bu beni ona dokuz korkunçça bağlamaya başladı. Orada, o anda sadece O vardı. Dediği hiç birşey beni başka bir anıya götüremiyordu. Dediği her şeyi anlayıp, herşeyi resmedebiliyordum ama onun bilgisi ve deneyimiyle formlaşıyorlar gibiydi her bir dediği ancak bunu bile bilemeden sadece onda kallıyordum her kelimesinde her çehresinde. Büyülenmiştim. O ana kadar karşılaşmış olduğum en güçlü O lardan biriydi. Kendimi ona tahmin ettirdiğimden daha hızlı ve derin kaptırmıştım. Artık ellerindeydim. Ve hala bunu bilmiyor olabilirdi ama gücü bana acaba O da O olduğunun farkında mı dedirtmeden de edemiyordu. Bunu bilmem imkansızdı. BU konuyu asla konuşamayacağımız çok aşikardı. Bunu ikimiz de ya biliyor ya da daha sadece ben biliyordum. Devam etti.

Benim evimde 127 saat vakit geçirdik. Işıklar kızarıp duruyordu. Heycanlandım.

Çoğunda uyanıktık. Işıklar parlıyor kısılıyor. Feyd yukarı feyd aşağıya. Islandım.

Üzerine konuşulması ve tartışılması gereken çok konu vardı o tür yazmanlığı kotarabilmesi için. Bildiğim her şeyi ona anlattım. Işık normale döndü.

Senin kara yosunları ile ilgili bu eşsiz birikiminin toptancısı durum nedir? dedim cilveli cilveli.  Gözlerini karşıya diktik. Diliyle üst dişlerinin üzerini temizler gibi bir hareket yaparak devam etti. Ormancılık serüvenimin ilk başlayış nedeni olarak o günü sayabilirim sanırım. Yağmurlu bir gündü. Yeşil papatyalardan az çıktığı dönemlerde, güneş morumsu esiyordu. Parkın yanından geçerken içerisinden karşı sokağı görebiliyordum. Parka girmek gibi bir niyetim yoktu. Ama beni arasından gördüğüm sokak çok cezbetmeye başlamıştı. İlk girişten kendimş içeriye doğru saldım. O zamanlarda parkta 52 adımdan fazla atamazdın. İçine girdikçe arasından gördüğüm sokak uzaklaşıyor gibiydi.  Ben parkı büyüten olmuştum. Adımım fazladan ağaç doğurtan.. Cap canlıı görünen yeşil  papatyalar gri papatlara dönüşmeye başladı. Güneş de ardından eskiyelerek dağıldı. Ne zaman gece olmuştu? Y a da zaten geceydi de ben parka bakınca mı gün tekararlıca görünmüştü bana, geçmiş anılarımla? Karşıdaki o sokağa beni çeken neydi? Açmıydım? Cafe mi arıyordum? İçimdeki doldurmaya çalıştığım boşluk da nereden çıkmıştı öyleyse? Yemekten kalkmamış mıydım? Nereden geliyordum, nereye gidiyordum. Soruların yanıtları gelmediği gibi sorularda feydleşmeye başlamıştı. Çok geçmeden neyin içerisine düştüğümü anladım. Bir park kermeşine denk gelmiştim. Beni sanrı bakışıyla etkilemiş olmalıydı. Parkı muhasara etmiş olmalıydı. Onlardan birine parkta hiç denk gelmemiştim. Ancak diğer denk gelişlerimden daha pahalıya patlayacağını gördüğüm alanın genişliğinden hemen anlayabiliyordum. Sakinleşmeye çalıştım ve adımlarımı yavaşlattım, ardından durdum. Arkamı döndüğümde ilk park girdiğim noktayı görür gibiydim ama hangi yönden gelmiş lduğumu  kest,remediğimden hiç birşeye emin olamıyordum. Zaman durmuş ama zaten her zaman bu durmuş olduğu andaymış gibiydi yaşamım. Yaşamım kelimesi ise sadece çevremde gördüklerimi hatırlatabilen bir hatıra kabına dönmüştü. Y a da hep öyle miiydi? Nefes al nefes ver. Sokağa döndüm, baktığım yerin ötes ağaçlarla kaplanmıştı. Şimdi herhangibir eski bakışladığım noktaya dönsem orası ağaçlara bollanıyordu. Tek yön kalmıştı o da ilk geldiğimi düşündüğüm noktaya hızlıca dönmek. Tüm bu bahsettiklerim 5 saniye içerisine sığmış 5 kütleli ağır döner gezegenimsi süreminde akıyordu. Tekrardan ağaçlarla karşılaştı paniğim. Artık her anım ağaçlardı. Onlar. ve ben. Onlar. ben. Onlar. O. Onlar. Ve ben de gitmişti. Vücuduma tahmini belirsiz şiddetli bir rahatlama geldi. Sanki herşey tam da olması gerektiği gibiydi. Herşeyin sonu. Herşeyin başlangıcı. Benin yitimi. O. Onların biçili.

Hikayesinin burasında onun O olduğunu bildiğimi anladığını anladım yani onun da benim O olduğumu bildiğini öğrenmiş oldum. Herhangi bir mimik değiştirmeden devam ediyordu.

Gözlerimi kapattım. Sandım ki gözlerrimi açtım. Şimdi beni başta çeken mor güneş esişindeydi bedenim. Ve bedenim sadece benim bedenim olmaktan çıkıyordu, bunuysa görebiliyor/um gibiydi. Formun buharlaşması tınısında. Kulaklarım aklıma geldi, sanırım bu son aklıma erişişim olacaktı, az kalmıştı, kullaklarıma odakladım tüm aklımı o anda. Ne duyuyor olabilirdim? Birşey duyuyor muydum? Daha önce ne duymuştum? Tüm duyduklarım bir anda bana geri gelse ne olurdu? Formu? Boyutu? Kütlesi? İtimi? Tüm sesler. Tümden kastım neydi? Ben daha biraz önce neredeydim? O an, sadece O andı. Geri ve ilerisi olmadan ve nasılsa durmayan bir o an. Bedenim artık yoktu/yekti. Sadece O an vardı. Sadece O. İşte bu şekilde 'na dönüştüm. Gözümü açtığımda park Kermeşi kılığında O karşımdaydı. Park cep kadar bir boşluğa dönüştü. Eski kurumuş bir ağaç vardı arkasında, belli belirsiz gözüme ilişen, yaşlı körpe. Gülümsüyordu. Merhabalaştık. Yerdeki birkaç tulayı göstererek

Oturmak ister misin? İhtiyacın var gibi duruyor.

Olur dedim. Biraz sendelediğim için kolumdan tutarak bana yardımcı olmasına izin verdim. Oturduk. El çantasının içersinden yeşil papatya desenli bir su matarası çıkartıp bana uzattı. Titrek ellerimle mataraya uzandım.

Üstündekiler de ne? dedim istemsizce büyük yudumların ayıltmasıyla.

Mataramamın mı? Yeşil papatyalar. Çok çıkmaya başladığından beri heyecandan her yere yeşil papatya resmi serpilişmeye başladı bilirsin ki. Bankanın armağan matarasıdır o. Yeşil papatyalar evet, nasıl azalmışlardı. Korkmalarını anlamıştım ama bu kadar azalacaklarını hiç tahmin etmezdim. dedi. Elimden matarasını alıp çantasına koydu.

Şimdi daha iyisin ya. Seni gördüğüm ilk anda yanına gelmem gerektiğini anladım. Dalgın görünüyordun, dengen bozuldu bozulacak. Bu minik köşe parkı hep çok sevmişimdir. Bana geçmişimi hatırlatır, ondan arada uğrararım. Bana da bu kaldı iyi mi? Herkesiin geçmişini elinde tutması için bir item verirler, sana da yaşlı körpe çıkar. O da allahtan evine çok yakın bir yerde var. Gelmesi kolay.

Evet iyiyim teşekkürler. Ne. Neydi geçmişinizle ilgisi. dedim merakla. Durulmaya çalıştırıyordum zihnimi ona kilitlenme fikri doğdu. Asıl ona.

Dedektiftim. Köy katilleri dedktifi. Dikeldi eliyle yakasını düzeltti, şimdi daha ciddi birhavası vardı. Nefes aldı. Cümlesine devm ederken diyeceğini bildiğinden midir nedir hemen eski sönüklüğüne dönerek ama çok geçmeden işimden oldum. dedi üzmüştü bu durum onu belli ki, ağlayacak gibi devam etti o zamanlar herşey hızlanmıştı. Değişimin başları. Herşey iyiye giderken aslında herşey kötüye de gidiyordu. Bakışın önemliydi. Kristal açı her zaman ak değildi, ne matları vardı ah. Neyse, köylerde genelde cesetleri ormanlık alanlara gömerlerdi ya hani, taaa eskilerden onyedibin küsur hafta evveller. Ya da kaybolanlar ormanları severdi. Bu bedenler daha çürüyüp mineral ve metal olarak toprağa karışıp yakınındaki bitkiler tarafından emilip de bu bitkilerinin yapraklarından yansıyarak ışık dalga boylarının değimesinden, yaprakların cesetlerden yayılan nitrojenden dolayı klorofil üretmeyi arttırarak yemyeşil olması sayesinde orman orman gezmenin  de ilerisinde droneları da aşarak teknoloji coştu. Ve ardından tüm de bu gibi gelişimler sayesinde ağaçlarla konuşmaya başladığımız ilk anlardı aslında.Bilgisayar yardımı ile tabii. Dillerini çözdü kereta. Bir anda cuk nasıl bilgisayar diye bişey geldi onu da pek anlamadım ama neyse. Artık cesetler nerde hemen öğreniyorduk ormanlardan. 0101 pıt pıt. Saniyemizi bile almamaya başladı sadece 30 hafta içerisinde. E tabii katiller git gide azalıp onun yerine farklı meslek gruplarını oluşturmaya başladılar. Hiç biri de suç değildi üstelik yaptıkları şeylerin.

Ne. Neler yapmaya başladılardı?

Gelişme dönemi ilk furyası. Yaşımdan da anlayacağın gibi. derken yine bir dikeldi gururluydu o konuda da aynı eskiden dedektif oluşuyla olduğu gibi. Bir kısmı marangoza pek ihtiyaç olmadığından ama tahtayla ilgilenmek istedikleri için önceleri post füturistik denebilecek objeler yapmaya başladılar, sonrası hepsi birleşip dev yapılar kurmaya başladı. Köy köy post füturistikimsi kavramsal maragozlar belirledikleri birbirlerine yakın boş alanları yaptıklarıyla dolduruyorlar, sonra bu alan koca bir şehire dönüşüyor hızla. Orada insanlar yaşamaya başlıyor falan biliyorsundur. Yapılar da sağlam baya. Ee tabii bilirsin içlerinden atmaları gereken bir enerji var, katil enerjisi onları da ya o binaları yapmak için ya da bazıları da evlerin içini dolduracak üretimlerde bulunuyor, bir kısmı landın sokaklarını süslüyor sokak banklarını görmen lazım! Lüküs tek kişilik yaşam alanı vs.işte diğer şehirlerdeki ama şehir dediğim tüm TaucEti'nin her bir yanındaki şehirden bazı tip insanlar da doldurmaya başlıyor bu yeni yeri. Artsland böyle oluştu işte. Ne şehir ne ülke işte. Neyse o. Birtek o. Örneksiz. Ancak başındaki insanlar aslında katildi. Sonra onları doğayla konuşarak hemen bulduğumuzdan ötürü bıraktılar katilliği ve sanatla bu şehri kurdular. Landı büld eden. Orada yaşayanlar falan. Öyle yani, soyları o, geneli katil, ilk başları en azından. Sonra, heryerden evsiz, aç sanatçı, itilmiş bilimci, görmezden gelinmiş filozoj kim varsa dokuz bucak akın ettiler oraya.. Fasan filman.  Ve onların doğa yüzünden ellerinden alınmış katillik görevleri ardından ben de işimden oldum. Oraya birkez gittim tüm bunların ardından. İşimden olduğum oluyordu epey. Haftaca fazla. Mesleksizdim ama tır buldum onunla geziyordum. Ortanca doğmuş banayarıbağlı-insanım köküoralı birileriyle hayat başlatıp orada yaşayan olmuştu. Onun üzerine önce dayan dayan, kızgançlıktan ilk bi gitmedim sonra tırla kaydım orayada bir tausu. Normaldir ki bi garip yaşamları. Özellikle yarattıkları alan sayesinde görülen rüyalar bir ayrıymış. Bana bunu gittiğim ilk gün söylediler. Bana öyle rastgele bir rüyasını anlattı o gece uyumadan geri şehrime yola çıkmadan önce. Bu gece dönme planı ise, şimdi biliyoruz da, o anda, bana rüyasını anlatırken o gece oradan ayrılacağımı bilmiyordum. dedi duraksadı. Gerçekten de konuşmayı bitirmiş gibiydi. Sanırım sormamı bekliyordu.

Neydi rüyası?

Rüyasındaki evinde her kararırın arkasından gidemeyebilirmişsin dedi bana dedi ve duraksadı. Bu sefer yüzü bu konuşmayı bitirmiş gibi değildi, hafif endişeli yüzle bir noktaya sabitcesine o yere dalmış gibiydi. Karşısındaki onayarıbağlı-inanına. Sanki benim de karşımda gibiydi gözlerindeki yansımadan sızan. Devam etti, herşeyi anlatmaya hazır olduğunu hissettiği ilk anda. Taksalar homeostaz dönemlerine ister istemez girebilmiş olduklarındandır ki her birey de genel uyuma bir şekilde ayak uydurur. Çevreye uyum kimi zaman tepkili veya zor yollardan olsa da, bireyler bazıları sırf kendi bilinçleri ile çevreye uyum sağlamama isteklerini sürdüremeyebilirler. O durumsallar da ideolojik olarak ne düşündüklerini unutmaları onların hayrınadır yoksa hiç birşekilde, çevresel yönden mütevellit, ideolojilerinin peşlerinden rahatlıkla ve özgürce gidemezler. Sürüye uyarlar. Bu taa diğer cinslerden, türlerde, sınıflardan her ama herşeyden gelen eski uyum sağlama ortak meminden gelen bir yazgıdır. Bu değiştirilemez. diye devam etti kızım. Oradaki evi öyle bir sistemmiş. O yüzden neredeyse herkez aynı ancak yine de birbirlerinden farklı ve sınırları bu sebepten ötürü çok katı olan alt6 ana kladdan oluşmaktaymış. İçinde bulundukları yaşam alanı; tanımsız. Anlamlandırabildiği kadarıyla bir yüzeyler düzemi arasında, birbirlerinden farklı yerçekimi merkezleri olan, ışıklar gibi de birbirlerini kesen yüzeylerin birlikteliğinden oluşan, şekilsiz ancak form yüzeyde yaşam. Eğer o kelime yaşam ise elbette. Kızgınlık, üzgünlük, kaygı vb kavramların olmadığı bir düzen, düzlem, düşlem. Üç kural. Biri ilk bahsettiğim homeostaz burada olduğu gibi orda da var. Ancak taa başlardan yanlış anlaşılmış. Buradaki gibi yaşayacağımız her hangibir alana, yaşamak istediğimiz, bizim seçtiğimiz alana uyum sağlarken kendi dengelerini ( balance-itself) koruma adına kendilerini düzenlerler. Ancak zaten genelde kişiler kendilerine en uygun koşullara sahip alanlara içgüdüsel yöneldiklerinden oradaki gibi her birey genel uyuma bir şekilde ayak uydurmak zorunda değildir. Genel uyum daha uzak mercekli bir kavramdır burada. Orası TauCetiE kadar geniş değildi anlıcağın. Büyüklük kavramı da belirsiz ama güçlü kavramlardan biriydi onu anımsıyorum ama ne kadar kalabalıktık orda tanımlayamıyorum. Alt6 klandan 2kincide konumlanmıştım. Ama kimi zaman bu konumlarla nedenini anlamadığım şekilde değişiyor b5ş, 3ç, d4rt oluyordu. Kimi zaman klanıma hemen adapte oluyordum, kimi zaman hiç istemiyordum ama kendimi adapte buluyordum. Yani birbirine karşı 6 tarafın birbirleri yine bizlerdir. Dönüp duran şekilde karşı olduğumuz tarf oluşup duruyorduk. Karşı da bizdik karşı olan, karşı olunan da. Yani ortada bir birbirini götürme söz konusu olabilecek şekilde aynı karşılıklar durumu. Eşittirin iki ayrı yanında konuşlanmış. Ancak kural iki. Herşeyi ilk kuraldan biraz daha zor bir hale getiriyordu.

Neydi o dedim. Kafam biraz karışmaya başlamıştı. Ancak dedikleri doğruysa içinde olduğu evde hiç bulunmak istemezdim. Biraz korkmaya başladığımı hissettim. Bu bir doğal efektti. Ayağa kalkıp kütüphaneye yöneldi. Rafın arka kısmından birşey alıp mutfağa yöneldi. Suyu doldurduğu kabı ocağa koyduktan sonra elinde o şey ile gelmeye başladı yanıma. Elindekini tam göremiyordum. Biraz anda bedensel askıda kalarak anlatmasını sürdürdü. Uzun bir araydı. Kural ikiyi mi hatırlamaya çalışıyordu. Yoksa kural onu ne kadar derine götürebilirdi. Ona mı bakıyordu. Ancak şunu biliyordum ki çok güçlü O'lardan biriydi. Ona baktığında yalnızca Onu düşünüyor anlattıklarını onun anlattığı şekilden başka hiç bir ekleme yapmadan düşünebiliyordun. Renkler, sesler, formlar kusursuzdu. O baya etkili bir O'ydu. Ve buna fazla şaşırdım, etkilendim. Acaba o kadar güçlü bir O olmak nasıl bir his olurdu dedim ve korkum artmaya başladı. Kişiler arasında bu kadar görünerek dolaşan O'ların fazla sömürüldüğünü duymuştum. Tabii burada Artlandde öyle olması muhtemel. Ancak iki bu kadar güçlü O'nu yoğunluğunu kaldırabileceğimi düşünmüyordum. Korkum beni susturdu. Zihnimde de. Öyle 58 dakika kadar durduk. Sonra ilk hatırladığım şey devam ediyor olduğuydu.

Kural iki bu evde bir eşitin iki ayrı tarafındaki aynı karşıtlık birbirini götürmüyordu. Bu yüzden işler yanlış döngüde sürüp gitmeye devam eden möbiusttuk. Durmadan 6ltı tarafta da oluyorsun. İlkken ikiye karşı oluşuna karşı oluyorsun 3ç olunca karşı olduğuna oluyorsun karşı b5ş olunca olduğun şeye karşı olan 6ltı oluyorsun ilke karşı. Karşıtlık olmasa herşey sensin, herşey ben. Ancak Birbirini götürme ve irade yok. Hemen içine girdiğin klan neyse ona dönüşüyorsun ideoloji gücüçsüzlüğü salgını olmuş gibi tüm düzlemde. İradesizce öyle karşılaşıyorsun kendi iradesizliğinle. İlk iki kural yıkılana kadar yeni bir kural yok. Kendimi ne gibi birşeyin içinde bulduğumu anlamamıştım. Rüyada olduğum fikri yavaşça ellerimin arasından kaymaya başladı. Ben de sakin olup etrafta gezinmeye karar verdim. Burada ne kadar kalacaktım daha belli değildi.


i drink milk every day

Blog Archive