December 10, 2023

 istanbul 17 şubat 22 veya 21 editsiz:

Korkuyorumdur düşüncelerimden aslı nazar yarası

noktanın yeri mi kayıp dedirten cümle çabası

biliyorum en emellisi akla yatkını salın dalağı

bilinmez kederlerin içinden doğmuş düş çemberleri sıralı

belirsiz ses

ahmak anlatım

titreyişindeki tizdir tıkırtı

üstü dolu altı saklı

korkuyorumdur ezelden solgun torku temeli katman arası

anına dizgin takip çıkarısı

korkuyorumsa selden tözden muhabbet yarası

başım sağa çeker sevgi eksilmesin çeherinden yasası

eli yara dişler eti iterek köküne serp çekirdek çabası

belli mi olur belki de bezgindir masalı

soruyorum ya korkut sobası

dur bekle kaldırımları

tekar-ı selvere dayalı

sezgi tekeri parıltı şaşası

dur bekle kanımı akıtalı sevgidir korku tasası endam-ı yararı

Belki bana yıllar yıkanalı aklıma esmedi böyle gerçek böyle ılımlı bir düş pazarı

katı katman ahkamı var ya hani belirsiz siyağımsı arzu çıkmazı

yalansa salla kafanı

ahmaktır sanatı satan paspal papazı

şehr-i çeşit

belgin girdabı

korkuyorumdur çünkü hayat hayal sanalı aslında kaç gün oldu saymalı

korkuyorumdur anca düşler böyle aydınlık böyle şaşalı

korkuyorumdur korkudur kahrıma düşman tatarı

korkuyorumdur yine yalnız bir düş şeması

evi duvarı katmer şakası

zaman yalası zaman alası

girdabına neşe senlet eser asası

gün yüzü mavi beyaz güneşti sarımsı tuzak aşk

isli iksir inliyor çırası

ve harmoni dün yansın

kah keser kah serper

düş civarı anlık sezen kıymet bil tek tüner tüter hizası

ah be lübnan dolması

dur kalk bekle anca gelir titrek çalkantısı

biliyor musun bugün yine güzeldi ışısı istanbulun karışası vardı maviye su sel deniz gök deneden cik cik edası

beyaz kül tokası tomar sopası sokak ağzı ahbabı

bana ver deme gel sana yel eser söner em en ballı şakatı

elbet tembel seller eser de yer kitabı

korkuyorumdur sondan korkumdur don sibeli

atladı satır kesti kendini biteli

şimdi bir çiş bir su gidip döner kilidi bırak evdir temeli

sonu sondur korku dondur

don don don

sebebi


11 aralık 23 editli:

Korkuyorumdur düşüncelerimden aslı nazar yarası ilaç karası,

noktanın yeri mi kayıp dedirten cümle çabası yalan kakası,

biliyorum en emellisi akla yatkını salın dalağı banal yanağı,

bilinmez kederlerin içinden doğmuş düş çemberleri sıralı hey sen

belirsiz ses

ahmak anlatımdan sıyırmış paçayı koşuyor 4bölü3üstü2 yarısı

titreyişindeki tizdir tıkırtı işlemlere gelemezsin hiç biliyor karısı

üstü dolu altı saklı çember masası

korkuyorumdur ezelden solgun torku temeli katman arası çiyan kasası

anına dizgin takip çıkarısı ney dedin ney karmaşası

korkuyorumsa selden tözden muhabbet yarası süs yarasası

başım sağa çeker sevgi eksilmesin çeherinden yasası ahı mah tasası

eli yara dişler eti iterek köküne serp çekirdek çabası nah tasası

belli mi olur belki de bezgindir masalı yazdın yine yanlış taşa vur kafası

soruyorum ya korkut sobası soruyorum ben filozofik miyim şakası

dur bekle kaldırımları (bu yalnız kalmalı)

tekar-ı selvere dayalı

sezgi tekeri parıltı şaşası kah altın kah beyaz toz asası

dur bekle kanımı akıtalı sevgidir korku tasası endam-ı yararı bu ne anlam bu ne sıkıcı tıkırı

Belki bana yıllar yıkanalı aklıma esmedi böyle gerçek böyle ılımlı bir düş pazarı dalı kumarı

katı katman ahkamı var ya hani belirsiz siyağımsı arzu çıkmazı çan duvarı

yalansa salla kafanı yalansa salla kafanı salla kafanı

ahmaktır sanatı satan paspal papazı

şehr-i çeşit

belgin girdabı

korkuyorumdur çünkü hayat hayal sanalı aslında kaç gün oldu saymalı

aynı derdin tasası düüyor avcumdan yine diğer elim tutuyor onu, sevmiyor bırakmaz işte refleks naşansı

korkuyorumdur anca düşler böyle aydınlık böyle şaşalı

yok sanmam geri dön bak kakalı

korkuyorumdur korkudur kahrıma düşman tatarı

nah kazarı

korkuyorumdur yine yalnız bir düş şeması

kokan don arası

evi duvarı katmer şakası

bırakmışlık çıbanı

zaman yalası zaman alası

mod koparı mod satarı

girdabına neşe senlet eser asası

senlet ha senlet bakalım ne der en son ananla gördüğün kırmızı deniz yıldızı

gün yüzü mavi beyaz güneşti sarımsı tuzak aşk

ne güzel uydu devamı

isli iksir inliyor çırası

ve harmoni dün yansın

kah keser kah serper

düş civarı anlık sezen kıymet bil tek tüner tüter hizası

ah be lübnan dolması!

dur kalk bekle anca gelir titrek çalkantısı

biliyor musun bugün yine güzeldi ışısı istanbulun karışası vardı maviye su sel deniz gök deneden cik cik edası

sankı manzara var karşısında salak ahmağı

beyaz kül tokası tomar sopası sokak ağzı ahbabı

pıss pısss etrafa yayılıyor sır tomarı

bana ver deme gel sana yel eser söner em en ballı şakatı

elbet tembel seller eser de yer kitabı

korkuyorumdur sondan korkumdur don sınavı

atladı satır kesti kendini biteli şişmez sağ bilek kanalı

şimdi bir çiş bir su gidip döner kilidi bırak evdir temeli gıcıklar gibi sallayacaklarmış seni oradan belli

sonu sondur korku dondur

don don don

sebebi

ben sebebi bu kadar da fasulyeden.

December 4, 2023

 Geçtiğimiz sene olduğum yerdeyim.

Yalnızca masanın yeri biraz kayık.
Muhtemelen aklımdaki şeylerin bir kısmı aynı,
ancak çoğu da değil.
Seneler mi fikir ekliyor yoksa fikirler mi seneleri yapıyor?
Seneyi oluşturan neydi?
güneşin etrafındaki bir tur dışında tabii,
hangi güneş?
yılda yalnızca bir gün seni diğer yıla bağlıyor,
bu da ne?
aynaya bakarsan kendini görürsün demek gibi mi
gündeme yakın ama itilmiş fikirli benlik
kapanmış 4 duvar arasında
özgür ruh 
özgür düşünce
ne derece mümkündür
ben güneş insanıyım
ben güneşi seven bir kadınım
burada işim ne?
bu gezegenden çıkılamayacağını biliyorum ve yeni bir kıta arıyorum kendime, güneş ışığından yararlanabileceğim, özgür bir kıta bu aradığım.
cevaplardan önce soruların kol gezdiği,
çoğul bir kıta.
öbek öbek fikrin oluşturduğu koca bir seneyi,
aşkın anlamını yitirmediği,
zamanın kendini bildiği bir kıta,
orada herkese yer var aslında.
sırtımdaki ağrı, yalnızca korona oluşumdan değil elbet,
bir sene daha dik durmayı reddedişimden öncelikle,
bir sene daha ne yapmak istediğimi bilemeyişimden ve de.

insan ne ile yaşar?
insan ne ile mutlu olur?
mutluluk ne derece elzemdir?
mutluluğu tanımlamak ne derece mümkündür?

yılın özel anına az kaldı.
peki ya hangi yılın?
bir senenin bitişi mi daha özeldir, başlangıcı mı?
bana sormayın.
ben cevaplardan bıkmış olmalıyım,
özellikle aranan cevaplardan.
kararsızlığımın tetiklenişi miydi sorular yoksa cevap isteyişlerimi her bir ana?

bana sormayın,
ama size sorularım var.
bir bardak su.
tarçın likörü.
klavyenin sesi ve özlemi ellerimin defteri.
yazıyorum işte yine,
bir sene bitiminde,
mavi ekrana dönük yüzüm,
ancak yanlış olmasın,
genelde ellerime bakıyorum,
harflerden öte izliyorum dansını ellerimin yazarken fikirleri bir bir, 
cümle desem daha doğru olur.
fikir bazen ge. gelir.
yarım saat sonra saat 12 oluyor. 
2022
çift sayıları nede daha çok sevdiğimi unuttum,
lakin öyle birşeyin varlığını lakinden itibaren sildim varsayın
o şekilde bir cümleye başlamaya niyetim yoktu
otomatik pilot devreye girmiş olacak
gerçi birkaç cümle öncesini de silebilirsiniz
dilerseniz
çift sayıları sevmek
tek sayıları sevmek
bunların bir önemi yok
lafı olmaz
aynılar diye mi?
sayılar aynı olabilirler mi?
bir sayıyı tek yapan neyse çift yapan da o değil midir?
bir sayıyı rakamlarla oluşturmak ve onu çift tek diye ayırmak
tam da insanın yapacağı bişey 
ırkçılığın sayısal hali
zamanın tekliği
zamanın çiftliği
anların çifliği (çiflik / ahır misali)
zaman bana da aynı mı akar?
hem de her zaman
yalnızken de mi zamanı akıtıyorum tıpkı sizin akıttığınız gibi?
önce çiftler akıyor
sonra teklere kayıyoruz
ordan yine bir çift
sonra yine bir tek
bu sonsuz bir döngüdür
zamanın liner çizgisinde akan sonsuz bir tek çift döngüsü
ikisi dışında bir sıfat mümkün bile değil
hayır
elbette sıfırı unutmadım
ama zamanda sıfıra yer yoktur
ilk anında bile mi?
bu soruya cevap vermeyi planlamıyorum
hatta düşünerek zaman bile harcamadan devam ediyorum
zamanda sıfıra yer yok mudur?
burada belki de öyle,
yer yoktur 
burada dediğim neresi?
evimde, istanbul şehrinde, zamanda sıfıra yer yok.
soru bile değil,
cevapla geliyorum size.
sıfıra yer vermediğim bir andayım işte,
saati işin içine katmıyorum bile.
ama bakmadan edemiyorum da.
insanın gözü hep saattedir şehirde.
orta yerinde şehrin saat saat terlersin iskeletlerce
bedenin senden uzakta bir yerlerdedir ama umrunda değilsindir bedeninin şehrin göbeğinde
anıların terler
başın bulanır saat ovalinde.
saat
zaman
sıkıcı insan algısı.
üst katta sesler yükseldi.
hiç şaşırmadığım bir elektirikli süpürge sesi duyuyorum.
saate bakmayı unutmuş insanlar da yaşar şehirde.,
umurlarında değildir saat
ya zengindirler
ya umursamaz
gerisi bakar saate
zamana sahip olmak isterler
başka şeyleri yoktur çünkü
karamsarlık bu yazıya yakışır mı?
öyleyse devam edebilirim.
ancak şu anda fark ediyorum ki( saate bakınca)
iple çektiğim o ana çok yakınız.
yazımla akıyorum o ana,
12 ye 12 kala anına
senede yalnızca 1 kere yeni yıla 12 dakika vardır.
o da yılın tam bu günü bu saatlerde olur
bayıldığım anlardan biridir bu
12 ye 12 var
onikiye on iki var
ve ardı yeni bir sene
son on iki diyebilir miyiz?
sanırım en değerlisi,
yılın en değerli on ikisi son onikisidir.
bir daha o on ikiyi yaşamak için 1 sene beklemen gerekir.
bu on ikiyi yaşamak için yaşamış olabilir miyim son sene mi?
mümkün.
güzel amaç sevdim ve onaylıyorum.
belkide yalnızca yılın son on iki dakikasında yazabilmek için yaşanmalıdır yaşam. 
yılın son 12liğine sığdırabilmektir söylemleri
bir bir
ilmik ilmik dizmektir içerisine
son 12 anı, ki hala o 12ye girmedik, 2 dakikamız daha var.
kendimi fazlasıyla hazır hissettiğim o eşsiz 12ye girmeye hazırken,
bir önceki seneki son 12liğimi hatırlayamadığımı fark ettim,
neden mi?
çünkü yazmıyordum da ondan.
a ha.
güzel.
gelecek yıl, nerede ve ne şartta olursam,
en azından son 12lik için planlayacağım son günümü
şu son cümlemi siliniz lütfen.
son 12deyim artık.
zamanın bana özel kısmı saatten gözüme akarken
fikirlerim ve benliğimle aktığım bir klavue kadar tın tınlı 
siyah ve serin ayak uçlarım,
uçuşuyor türküler üst çaprazdan
tam da hissettiğim gibi işitiliyor dışarısı bana
boğuk ve tiz
ancak capcanlı
yaşayan ve bilen yaşadığını
pişmanlıklarıyla hatta hatırlayamadığı pişmanlıklarıyla kararısz ne yapacağına
biraz obur
biraz aksi
biraz da kendisi gibi kinayeli, kibirli, kirli, kısmetli.
yılın en güzel anlarında serin kanlı akıyorum geleceğe,
tam tüm bir yılı yaşama amacımı buluşumun rahatlığıyla eritiyorum zamanı geleceğe,
her sene son on iki dakikada arıyorum bulmuş olduğum gerçekleri ifade etme yolumu belki de,
ne diyorum.
son satırları silelim:
iki nokta üst üste.
hala son 12 dakika içerisindeyim ve saate bakmama gerek bile yok.
umrumda değil saat,
hiç bir zaman olmadı,
ve kabul etmiyorum zamanın akışını,
çünkü yalnızca bize öyle geliyor diye kabul etmek palavra!
sıkmayın beni bu zırlavıklarla,
aklın yarattığı şeyin genişliğinden ilerlemek istiyorum zamanı yoksaymak ilk adım.
an zamanı bütünler
an sabittir
an durağan
zamandır aktığı sanılan
inanmıyorum hiçbirinize
zaman burada geçmişiyle geleceğiyle
inanmıyorum kendime
yılın son on iki dakikasında
eşsiz saydığım, yanlış olmasın,
lafını yaptığım şey zaman mı gerçekten?

bravo.

insan ne ile yaşardı?
yarattığı problamatiklerle mi?
ürettiği kaçış noktalarıyla mı?
tutunacaklarını arayışı ve uyduruşuyla ya da?
kendimle her gün böyl konuşuyor muyum?
sanırım daha fazla kelimeye ihtiyacım olacak.
anlamlar beni sıkmaya başladı ancak hala kendimi .ok süper hissediyorum şu bitmek son 12 dakika içerisinde güvendeyim ve biraz bile olsun durmadan yazdığımı düşünürsem,
zırvalamak bile keyifli,
sanırım gğvende hissettiğim ana şeylerden birisi yazıyor olmam,
açıklama ve kaygı olmadan düşünsel akışın yazı formunda belirmesi beni rahatlatıyor olabilir ancak üzgünüm ki aklımda olan tek şey çikolatalı birşeyler yeme isteğimi ne yapsam aslında bastıramamış olmamdır.
son 12 dakika bitecek biliyorum yakında,
ve bana geriye kalan tek şey şeker krizi mi?
seneye girişin böylesi de komik oldu biliyorum.
ancak bir diğer isteğime yöneliyorum.
hawaii fişekler eşliğinde yazıyorum tüm bunları,
maytaplar patlıyor,
neymiş yeni yıl
12.12
00.00
iki yılın arasındatki tek sıfırdayız.
hiçbirşeyin farkı yok,
herşey bir geri sayılda var oluyor,
zaman bizim üretimimiz değil
ancak algılayışımız ürettiğimiz en kötü şeklimiz.
saat bizi kısıtlıyor ve duvarlar örüyor benliğimize,
özgür düşünce mümkün değil
özgür düşünce bu dünyada mümkün değil mi artık?
sanırım değil.

zg
n
üzgünüm.





Aynı yazıldığı hatalar ile mailimden bloga. Korona olduğum için evdeydim, bir sene önce de korona senesi olduğu için yine evdeydim, o yıl yazdığım yazıyı deftere yazmış olmalıyım, yazdıktan sonra en azından bir kere daha bile olsa okuduğumu hiç anımsayamadım. Genelde deftere yazdıklarımı okumam, onlar yalnızca 1 kere var olan şeyler gibi öylece dururlar. Bunlarsa işte 01






 

 

Bir yerden azalırsın ve hiçbirşeyin umrunda değilsindir

Bir yerden az varsındır anca bir yere kadar işte

Hayır elbette aklın orada değilse bile bir şekilde o yokluk fikri çeker seni olduğun yerden geri

Olduğun yerde varsındır varlığın ağır değil de olmadığın yerdekiyokluğun tondandır sanarsın

Yokluğunla var olmak olduğun varlıkla varlıktan da ağır basar sana uzaktan

Ne diye uzakta olAk ister ki insan.

Ne diye geldik bu yolları

Ne diye aradığımızkişi biziz ya da O

Nedir çıkmazı bunun çünki o sokakları evimiz yapabiliriz uçlarında ağalar ve kökleri kokutur-korur temelimizi palmiye değiller ya sarmalamadan sadece tutunurlar betona mı mi mü

Dünkü dost çıkıyor kapıdan görünmez olmuş su fidan

Havalandırma telaşlı.

Gri bir toz şampanya rengi olandan daha fazla toz değilse de,

Frene verdiğim takma ad sırf tersten okununca mana yayar etrafa

Fışkıran duvar, onlarca tuşla- yazlık yorganla- dürülmüş 3lli peso ve bozuk hatlarla sıvan sıvan

Kabloyu çekme dur nerf...

Son bir efes şişkodan sörf...

Yoruz yorum yolun

Duvara a yazmıyoruz v yazmıyoruz 0

 

 

 

İpad bozulduydu

Aslında tam anlamıyla hakkını veren bir bozulma da değildi

Tam bunu derken yandan biri telefonum bok gibi bir durumda yaa da diyor olabilir

Bunun sonu yok

Hep bozulurlar ya dakötü durumdadırlar

Kayarlar elimizden

Evet işte bu doğru biz kaydırmayız onları

Biz kırmayız Onlar bize kırılırlar

Birazdan müzik başlayacak öyle bir müzik ki kayıcam kendi elimden

Telefongibi isteyeceğim kırılmayı ben de

tA orta yerimden kendimin

ben bozulduydum her şeye, ipad benim bile değil.




 

 

Biz hep beraber gezeriz- gittiğimiz yerlerde de hep birbirimizde kalırız Didi

Baya toncayızdır evet doğru duydun biz siz gibi biziz biz gibi siz hep beraberiz’deki iz

Evet biz beraber gezeriz ve beraberimizdir bizliğimiz- işte bu cümle fazla tiz idi.

Tüm neyselerden bir tas aman yayılır ardından, ayrıntıya ineriz çünkü efenim;

Özgürlüklerimiz çatır çutur

Karınca avlanıyor ağzımızda

Balgamımızda biber gibi anca patlar bize tarifi iletiyorum:

Dünyadan gelen malzemelerle yapılmış pişirme kabının küçüğüyle kahve içiyorum coconut creme end gerçek ginger var Çin’de,

-Duş başları konuşuluyor gibiyapmıyımşimdiortamda

Bildiğimiz suyun haksızlığı konuşulmuyor yani burada-

Amca özgür insan abla özgür nine özgür de süslü çamurluk biz istersek aman esinti hep tepeden aynı hızla gelirse ğşğtğrsğn miğdeyi, sözler hep sağdan gelirse vırvır ya da solun dönükse tüm sınıfta cır cır. Üşütürsün şekerim dinlersen fıttır.

ne diyecektik bundan sonra sofistike son ra parlıyor işte!

tuvalet kağıdı bittiğinde sıcaklığı klozetin istemezsin git ara bul

amadönünce senin bıraktığın bir sıcaklığa hissedilirsin, evdir bu.

İşte şu noktada bizlik tek popo uzaktadır-

Bizlik tek po.

November 27, 2023


 

sosyelize olmak bugüne has etraflıca osuruk

farklı bir şey olmasından mucuğa Isplden gelen Almanlar sağolsun, bizi de öyle saydılar.

cidden ben de ne diyorum şimdilik anlam çekmece,

beyazlara hayır diyememe sanatında geceyi güne bağlayan zar kafada titrek bilmece,

giyin bordo deri ceketlerinizi dışarı hadi hurra diyor pembe enişte.


zibilyon olay oluşunca patron dahi kovuldu deyolar

sahiplenici adam cam duruşu no:7 idi gece dolunay turşusu

sırtım kaşındırık sanatsız kaldım kanadım kırık, cidden 12 kadar açık yere de götürmediniz ya beni yuhunuz, bunu hatırla diye yazıyorum deftere.


öpüşlerik bu bedene ne istediğime ne izlerime

bağırıyorum herkese benden buzlu Becks diye

ay pardon İzlem bağırıyordu ben nene

sonra olay şöyle başlıyor,

bir kavga gibi ama değil,

tutmuşlar adamın birini, 

neymiş efendim telefonunu çalmış arkadaşına uzatmış o da alıp kaçmış,

polisler dahi geri gitti şimdi iş halka düştü iyi mi?

herkese ondan buzlu becks!


toplu şey aynı görünür,

ancak dağınıklıklar hep farklı

gurbet sırta vurarak topal ayak varıyorum büyüttüğüm yok hiçinin izlerine,

bedeniyle aslı asılı duvar tenime konuyor sanarsın şefffaftır tüm kuşlar

öpüşleri nasır olana kadar kola ayak koyanınız; aynen yine ben,

elimdeki buruş buruş 50tl ye satarım bu mahalle bana küsmüş geçen gece

bana ne de Bremen ne bre diye öten kuştur asıl şef kumandan geliyor kaçın!

bitter gözlü o kalbi ile ayrı 4 iskambil 3 sikke yatırıyor geceyi usul duman.


bense salağım yine bir akşam dosalar ile İstiklale çıkmış seni dinliyorum düet fieeee gafaaaa falan derken adımlar, dahi nadar du kafa geriliyor benden yavaşlar.

sonra yine İstiklalde ilk yarıda basın duyulmadığı bir jazz konseri

sesleri bu konserde arkadaşım kaydediyor,

kapıya başka bir arkadaşın ismini o yazıyor,

2 bardak kırmızı şarap içiyorum

şansıma şarap eskiymiş parasını ödetmiyor

basslar şimdi daha iyi duyuluyor

sesleri ise arkadaşım..


sense işte şurada bişeysin vapur-tramvay arası

ben eminim geçmişim aksine gerçek şu anda bir yerlerde, bana yakın.

geleceğin dününe saklıyorum erinmiş düşleri, hava soğudu soba yakın.

beni yeste sokuyor bu şehir baştan başlama adına sıkışmış didiniş, tu kakayım.

yollamıyorlar bilgiyi buranın aksi istenmiş sinek kayın

dolunay, voltaren, biraz da yüzük çıngırı

ay düştüm

Ay düştü

ayrılık düştü uyan çıban, su çekiliyor içim dolunay kadar.

bana odalar veriyorlar beğenmiyorum,

yataklar, anahtarlar.

tek istediğim 

tek istediğim

tek istediğim,

üstü kaymaklı zarar.







bu gerçeğin bir dik kopyasıdır.

diş gıcırı,

10luk deste,

mavi tükenmez ile.


November 22, 2023

 

Mutfakta başlıyor,

 

Annem sarımsaktan kısıyoruz diyor, ekonomi kötü o sıralar. Espri ile karışık bana kıstıklarını belli etmesi gerektiğinden mi yoksa cidden mi sarımsaktan kısıyorlar bilmiyorum. İlk kısma diyaloğu akşam yemeği hazırlarken geliyor; babamın yine ben otururken, kızım annene yardım et dayatmasını yaptığı ve annemin aslında yardım istemediği bir anda mutfağa girmek durumunda kaldığım ve ayaklarına dolanmış olmamı sağladığı o yardım et dayatması aksiyonu. Bir şekilde üstüne de annemin elindeki bezi almıyorum ve masayı babam silmek durumunda kalıyor. Neyse ben annemin beni orada istemediği bir anda marulları kesmek için oradayım işte. Sepetten sarımsak uzatır mısın dedikten sonra gelişiyor o diyalog, haliyle. Kızım biraz sarımsak uzat, çok değil ama üç diş yeter, kısıyoruz sarımsaktan, durumlar iyi değil. Böyle, kendiliğinden. Ben buna rağmen bir gün sonra ona botoks randevusu aldırıyorum. Sırf gözlerimi kısıp kaşlarımı çatmamak için, durumlar kötü savaş geliyor, biliyorum ancak kaşlarımı çatarak kendimi daha da dibe batıramam diyorum. Unuttuğumu sandığım mimiğime yenik düşemem. Neyse sabahında menemene sarımsak koyma muhabbetinde tekrardan açılıyor konu. Yine bana soru soruyor, ona yalvardığım, onlarca kere bana soru sorma dediğim halde soruyor işte, menemene sarımsak koyayım mı? Yok diyorum koyma. Menemene sarımsak mı koyulur diyorum. Yok diyor iki diş koyalım. E hani kısıyorduk, kr,iz fa,lan. Gülüyor dinlemiyor. Çoktan soymuş sarımsakları, karıştırdığım menemene atıyor. Bana neden soru soruluyor ben anlamıyorum zaten. Anksiyetemi zorluyorsunuz. ve cevap düşünüyorum. Hadi verdim diyelim beğenmiyorsunuz. Sormayın kardeşim soru diyorum dinlemiyorsunuz. Aslında hiç bir şekilde dinlenmiyorum, ama kabul de etmiyorsunuz. Neyse bu kısma-esprimi notlarıma yazmak için menemeni karıştırmaya ara veriyorum. Şimdi ise yazıya. 

Annem beni botoksa götürmek için almaya geliyor, akşam misafirler var. Ev çok pis diye kendini üzüyor. bip bip. ( yazı online a koyulduğu günün öncesi bu temizlik tarafımdan yapıldı) Yok daha korna çalmadı. Devam. İşte bu sarımsak kısma işinde beni yazmaya iten bişey buluyorum. Hoşuma gidiyor. Notu almam üzerine tüm gün aklımda yazma meselesi. Kahvaltı sonrası tokluk şekerime baktırmak için oyalandığım iki saatte yazmıyorum bu yazıyı. Annem beni almaya geleceğine yakın başlıyorum yazmaya. Stresi mi seviyorum? Neydi ben bi cümle etmiştim de Pokahrada, Sujan’a, stres zamanlarında daha iyi yaptığımı, daha iyi ne yapıyorum? Neyse o işte. Herhâlde 10dan fazla kere yüzüme vuruldu bu laf, sonrasında, ne zaman stres anında olsam bişeylerin iyi yapılması beklendi benden. Normalde kolay kolay bişey beklenmez benden, hoşuma gitti. Ancak genelinde iyi yapmadım ne yaptıysam, yapmayı iyi sandım, olduğu o işte.

 
Mitik mantıkça bağırıyor tv amca; bardak da candır.
Sabah uyanıyorum yastık ahı tuttu ya dibi aynı sanrı.
-randevum var şimdilik saati belirsiz
 
Elimde çorabım alt kata iniyorum önce
Hep bi çorap giyilir çünkü çıkmadan önce
Ben miyim, su gelinim buhurdan önce
İlmahan kalay sıkkı deste..
-işte dediğim gibi randevum var öğleden önce
Kıyma koyuyorlar önüme sabahın körü be enişte, çorak kaldı miğdem yarısı zıbar eşikte.
 
Geri çıkıyorum merdivenleri,
önce            Bu sefeer seher vakti akşamüzeri, sıkım sıkımdır canın sözleri,
önce             İstanbul Misin faturaları çekildiğin kadar altlanan kader ve taşlandım be bana 1 bavul yeter.
Önce              az alıyorum kalem malem, defter silgi, cetvel pergel, uzatıyorum lafı hiç gitmeyesin gözlerim-ni ister bu sözler,
öNCE                kalemlik de bir can, kendine hamile boş özlem.
 
-dişçi randevusu
-psikiyatr randevusu (xv seans)
-ev gösterme randevusu; geri dönüş olursa bir bir yazdıklarıma webten.
Saaat 17:17 koyma çayıma esmer mesmer şeker.
 
x

November 20, 2023



 

 

Gitmişliğimde uzaklara yakınlık vardı bir an aramızda

kırmızı şarap, cheng, biraz da köri hoppala.

Sonrası söylenmemiş sözler manifestosu,

kusmuk çiş falan değil bildiğin özlem morotunu, 11katlama abicim.

sonra işte rakamlar, biriktikçe, tozlu yapılardan geri bana dadanıyor, çan sesi gibi değil ama donklarla doluyor yokluğum.

sen bilmezsin ama bekledin sanıyorum beni

ve sırf bu yüzden bir öte dünyayı beklerkenki halk tesellisine gıcık olmayı bırakıyorum, topraklar ne derse o, ama yine de öldürülüyor işte bebekler falan cehennem dahi işe yaramıyor

peki iki cehennem?

beklemeden gelmeyen tek bir cevabın bordo gölgesi, kiloduma aynalanıyor ay başı sanki. 

özlemekten

olmaktan da

betersin bana sen, insanların arasındaki eşitsizlik bir yana.

altındayım tüm yıkılacak duvarların, öylece duruyorum, güçlüyüm, kırmızı şarap sabrıyla.

şeffaflığı bir yana anca anıma dolanıyor uçup varmanın tüzel kuşu

aksiyonsa hedef vardır, aksiyonda sefer.


Zilyon tane kameram kör sonra gerçeğin ta kendisi buradayken,

Delirmiş pembe güller yazarken kimliği ısrarsızca, beni yine bana koklatmıyorum, sinirim sihrime dolanıyor, hiç bir kahrı kendime yakıştırmıyorum.

Dikizliyorum sokaktan içerileri, Uzay apartmanı kat bir önündeki deftere tikelli.

Sonra çiğdem yiyen iki Çinli geçiyor yanımdan, o sıra altı su dolmuş oynak tuğlalar senfonisi kafsinkafti.

yarım ayın seyrek aydınlığında, tüm gün kocaman iş makinelerinin yıktığı binanın eskimiş beton kokusu genzime soğuyor, 

gelmeyen tek bir cevabın titrek gölgesi, kaygıma aynalanıyor ay sonu sanki. 

işte evet evet onlar! tüm gün ses yapmıştı bu piçler! yıkmak için cıvık geçmişleriiiii.

bense bir cep dolusu sessizliği arıyorum bu fotoğraflarla;

gözünle gördüğün, bildiğin bi şeyin gidişiyle bırakılan izdeki sessizliği..

dolu ama kelimesiz.

peki ya iki cennetin?



esat'a.

 


 

Mundane gaze, select the item; the sky's the letter, and far is the name. Provide me with lines at the end of September. I shall be the oily kingdom.

November 19, 2023

 


 Dün ablamın bir arkadaşı son mektubunu blogspot'a yazdıktan sonra intihar etti. Ben de, diğer herkes gibi bu mesajı okuyabildim. Halka mal olmuş bir ölümdü bu ve bir süre bunun mantıklı olduğunu düşündüm, en azından çağımıza uygun gibi geldi. Mantık? Çağımıza uyması? Bana bunları söyleten neydi? Bir blogspotum olması ve bunun çağın meselesi olması bu yüzden miydi? Sonra da hangi ölümün çağa uygunluğu yine ölümün umurundadır dedim. Sanırım ölüm zamanla en ilgili şey gibi görünmesine rağmen aslında zamansızıdır. Zamanın yoku. Peki kendini öldüren için, mesela, doğru zaman var mıdır? Kendine uygun zamanı bu işin? Eğer kendini öldüreceksen gerçekten de kendini öldürdüğün o an mıdır? Geç kalmış olabilir misin? Ya da erken? Belki de sırf kararsız biri olman işe de yarıyordur. Karar vermemeni belki sırf bu sebepten besliyorsundur. 

Bir aralar hep bir yanım kendimi öldüreceğimi söylerken diğer yanım ise kendimi herhâlde öldürsem öldürsem 92 yaşında falan öldürürüm dedi. Zaman zaman ölüme yakınlaştığım oldu. Yani bilinçli olmasa da düşmelerim, kazalarım, bir şekilde yine ölmedim diyebildiğim olaylardı. Sonra, kendimi öldürmek üzerine 92'nin geç olacağını düşünüp yine enteresan bir yolda karar bile kılmıştım. Hatta ölmem için çok uğraşmam, mini basit bir makina icadından, nınısına, sonrasında da başkalarının uğraşması gerekecek; bir yöntem. Evet o bir yöntem olacaktı, var olanları sevmemiştim, kibir saf ölüm fikrimi bile zehirlemişti. Fikrin ölümle tek ilgisi artık nefes almayacağım olacaktı, gerisi şovlar silsilesi. Sonraları o fikrimden vazgeçip, evet bildiğin masaya yatırıp, yapmamaya karar verip onun yerine bari biraz daha çok sanatçı olmaya karar verdim, bari üzücüydü evet. İşte ne biliyim, resim çiz, hareket et vb. Fotoğraf zaten çoktan başlamıştı, ama yetmiyordu. Çünkü yapmak istediğim şey bir şeyi bitirmekten öte, dondurmaktan, sonlamaktan, o bitişi bir var etmeye döndürmekti, yine yine yine. Klik. Sıkıcılık halimin yaş aldıkça artışını besliyordum, ölmeyeceksem, artmalı mıydım? Klick.

Şu anda ise sırf bu sebeplerden iç sesimin farklı meseleleri var. Ne olduklarını belki lak diye söylemem, belki birazını, 92 yaşına kadar.  


August 22, 2011

i drink milk every day