April 28, 2009

anlayamadı



şöyle biraz yana kaydı.öne doğru bi kaç kez eğilip,dikeldi ve masadaki hamura uzandı.rengi pembeydi.çokta yumuşak değildi ama idare ederdi.
-"hayat..."dedi karşısındaki çinli edalı çocuk.
elinden hamuru bıraktığı gibi panikle yüzünü ona çevirdi.
-"böyle başlayan cümlelerinden hep korkmuşumdur..."dedi ve hamuru fırlattığı yerden geri almaya çalışırken bel ağrısının vücudunda başlattığı savaşa yenik düştü.eski püskü görünen koltuğa atıverdi kendisini.derin derin nefes alıyordu.ve hızlı.gözlerini pörtletip karşısındaki boş duvara bakmaya başladı.çinli gibi olan çocuk bi anda panik oldu ve napıcağını şarşırdığını belli etmek için salonda bir oraya bir buraya gidip gelmeye başladı.bu anlamsız gidiş gelişleri eski püskü koltuktaki yığılıya hiç yardımcı olmuyordu.
-"hayat..hayat güzel.vallahi"dedi çinli.tam ortada durup ona döndü.cevap bekliyordu.
beli şimdi daha da iyiydi,biraz dikleşti ve çinlinin,görebildiği kadarıyla,gözlerine baktı.
-"hamurumu gördün mü?"
çinli şimdi etrafta hamur arıyordu.

April 21, 2009

çakma badanacı


körkütük aç bir oğlan yanaştı üzeri dolu masaya.biraz baktı,sonra kafasını tıpkı helikopter böceği gibi etrafında çevirip ortalığı kontrol etti.tam elini uzatıp yiyecek bişeyler kapacaktı ki ellerini dört gündür yıkamayı unuttuğunu farketti.
kızlarla erkeklerin aynı yere işediği bir bohem restoranda olduğu için,ellerini karşıdaki süper marketin paralı tuvaletinde yıkamaya karar verir vermez büyük adımlarla dışarı fırladı.
geri geldiğinde elleri tertemiz ve de mis kokulu lavanta ağaçlarının dalları rengindeydi.tam elini uzatıp yiyecek bişeyler alıcaktı ki
-pardon bayım,siz badana için gelen eleman mısınız?
-e-evet.niye ki?
-boyamanız gereken yeri göstermeye geldim.
-hıı niye ki?
-işinizi hemen bitirmek için para alıyorsunuz çünkü.
-para vericekseniz boyarım elbet.dedi ve badanacı değildi.
ince uzun kolidordan geçip son kapıya yakınlaştıkları anda kız;
-boyalarınız nerede?
-beynimde.dedi badanacı çakması.kız espiri yaptığını sanıp biraz güldü.çok değil ama.ve bu badanacı çakması elini yıkadığı sabunun güzel kokularını kızın üzerine hapsediyordu adeta-etkilenmemek elde değildi.garson kız tam kapıyı açıcaktı ki adamın kulağına eğildi
-biraz öpüşsek?
-para vericekseniz öperim elbet.
kız ananas görünümlü cüzdanını çıkarttı.
-kaça sevişirsin?




harikulade.



April 19, 2009

April 15, 2009

r u hungry?


-"acıktın mı?"dedi çok bilmiş eleman.minik oğlan hala yerde ağzına kaçan kumları temizlemekle meşguldu.
-"cevap ver bana!eğer açsan -ki umarım değilsindir- sana yemek almayı planlıyorum."dedi çok bildiğini sanan eleman.oğlan kafasını kaldırmadan güneşin ne tarafta olabileceğini tahmin etmeye çalışmakla meşguldü.
-"açım."dedi iri oğlan.
-"bana öyle bişey al ki çok doymıyım."dedi fal taşı gözlü oğlan.bilememiş eleman biraz şaşardı ve koca oğlanın kulağına eğildi:
-"niye?"
oğlan biraz sırıttı ve:
-"çünkü bu akşam seni de yemeyi planlıyorum."

devendra kissed me.




tabii bir kaç şarkısını ve de sözlerini paylaşabilirim;


*Bluebird

My baby is a redbird
Flying across the sky
My baby is a bluebird
Learning how to fly
Your feathers want to
Your feathers want to tickle me
In the shower she swims right by me
Freezing water so she's swimming rapidly
Clouds are sleeping
Sleepin in the sky
Over Sara's eyes
Lurking by the bed
And all I'm thinking are all things you said



*Chinese Children

If I lived in China I’d have some Chinese children
If I lived in China I’d have some Chinese children
Well out of my toes my little black baby grows
And that’s my fact

Well if I lived in China, I’d have some Chinese children
Yeah if I lived in China, I’d have some Chinese children
Well if I lived in China, if I lived in China, uh huh
Well out of my ears my little black baby hears
And that’s my fact

Now if I lived in Russia, I’d have some Chinese children
If I lived in Prussia, I’d have some Chinese children
Well if I lived in India, they’d still be Chinese children uh huh
And out my toes my little blue baby grows
And that’s another fact

Now if I lived in Ireland, I’d have some Chinese children
Yeah if I lived in Ireland, I’d have some Chinese children
Yeah if I lived in Ireland, if I lived in Ireland, uh huh
Well if I lived in Spainland, they’d still be Chinese children
And if I lived in Greeceland, they’d still be Chinese children
But out of my thumbs my little red baby runs
And that’s another fact, an unchanging fact

Now if I lived in my land, which I do, I’d still have Chinese children
And if I lived in Iceland, I’d still have Chinese children
Well if I lived in Greenland, I’d still have Chinese children uh huh
But out of my ears my little gray baby hears
And that’s my fact

Well if I lived in Thailand, I’d have some Chinese children
Well if I lived in Japan, I’d still have Chinese children
If I lived in this land, if I lived in that land, uh huh
And up from my lungs and standing on my tongue
My little blue baby sung

Yeah if I lived in Brooklyn, I’d still have Chinese children
Yeah if I lived in Oakland, they’d still be Chinese children
Oh if I was an engine yeah, if I was an engine, uh huh
Whatever I do they’re Chinese through and through, uh huh

Well I got Chinese children
I got Chinese children...



*Little Yellow Spider

One, two, three, four(can u remember?: )

Little yellow spider, laughing at the snow
Well maybe that spider knows something that I don't know
'Cause I'm goddamn cold

Little white monkey, staring at the sand
Well, maybe that monkey figured out something I couldn't understand
Who knows?

Well, I came upon a dancing crab, and I stopped to watch it shake
I said, "Dance for me just one more time
Before you hibernate and you come out a crab cake"

And hey there, little snapping turtle, snapping at a shell
Ah, there's mysteries inside, I know
But what they are I just can't tell for sure

And hey ya, little baby crow, you're looking kind of mean
I think I oughta spit before you start letting off your steam
For sure

And hey there, little sexy pig, you mated it with a man
And now you're got a little kid with hooves instead of hands

And oh, all of the animals
All of the animals

And hey there, little mockingbird, they sing about you in songs
Ah, where you been? Have you broke a wing?
I haven't heard you in so long

And hey there, little albatross, swimming in the air
Ah c'mon, you know I can't fly
And I, I think we really oughta play fair

And hey there, Mr. happy squid, you move so psychadelically
You hypnotize with your magic dance all the animals in the sea
For sure

And oh, all of the animals
All of the animals

And hey there, Mr. morning sun, what kind of creature are you?
I can't stare, but I know you're there
Goddamn, how I wish I knew

And hey there, Mrs. lovely moon, you're lonely and you're blue
It's kind of strange, the way you change
But then again, we all do too

kurtçuk.



*grup:faryus

pica-pica.

-sarıyla yazıp,insanların gözünü yormak benim de hakkım.-


efsanevi pikachuğumuzu seslendiren kadınla evlemek isteyen epey arkadaşım var.onların bu isteklerine saygılıyım.
bir zamanlar ben 'pikachu'yla evlenmeyi bile düşünmüştüm.evet.


*http://tr-tr.facebook.com/video/video.php?v=32913454597&ref=nf

April 11, 2009

Mavi(sıfır)



ben artık senin bana çizdiklerinin farkına varıyorum.
senin farkına varıyorum kimi zaman.

"ne güzelsin bugün."dedi Mavi.aslında hastaydım ve gülümseyemiyordum

April 10, 2009

Mavi(sıfır)3


-"dünyama hoşgeldin."demişti Mavi.

Mavi(sıfır)2


-"have a nice day!: )" demişti Mavi.

April 9, 2009

she's bad,right?




etrafımızda garip şeyler oluyor


http://www.google.com.tr/search?q=izmir+kolbast%C4%B1+kurs&ie=utf-8&oe=utf-8&aq=t&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a
birkaç arkadaşım artık daha da mutlu.

April 8, 2009

Mavi(on üç)



-"hiç bir yere gitmiyorsun"dedi Mavi.her zaman bana baktığı gibi bakıyordu yine.parmağı havada takılı kalmıştı.kaşlarının çattığını belli edebilmek için kafasını birazda olsun öne eğiyordu.gerçekten kaşları çatıktı.
-"şarkının bitmesini bekle."dedi Mavi.şimdi havadaki eliyle ritim tutarken diğer eliylede sesi açıyordu.ben,kapının önündeydim.ve ayaktaydım.üzerimde,bana geçen yıl onu affetmem için aldığı bir yağmurluk vardı.rengi maviydi.hava güneşliydi ama.ben sadece onu giymek istediğim için giymiştim aslında.o,Mavi,bana daha kapıdan girer girmez 'yağmur mu yağıyor?' demişti.onu bana kendisinin aldığını unutucak kadar uykuluydu bu sabah.
-"bitse bile gitmeni istemiyorum."dedi Mavi.derin bir iç çektim.ve gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım.başaramadım.eliyle koltuğu gösterdi ve
-"şimdi otur ve biraz sakinleş."dedi Mavi.yağmurluğı çıkarttım ve gösterdiği koltuğa değilde,eski,yeşil koltuğa oturdum.kafasını hızlıca başka bi yere çevirdi Mavi.
artık Mavi'yi düşünebildiğimde hep aklıma başka kişiler geliyordu ve bu beni de onu üzdüğü kadar üzmeye başlamıştı.bir kaç yıl önce gelmişti ve hala burdaydı ama aklımda yeri azalmaya başlamış gibiydi.
benim üzerimde sadece alışkanlık etkisi yaratabildiğini anladığımda artık ondan uzaklaşmam için çok geç olduğunu farkettim ve yanında hep gülümseyen eskimiş kız kimliğine büründüm.
-"niye artık gülümse miyorsun?"dedi Mavi.gülümsedim ve bir sigara yaktım.
-"belki de göremiyorsundur?"dedim.müziğin sesini biraz kıstı.ayağa kalkıp birkaç pencere açıp yerin geri oturdu.
-"hava güneşli"dedi Mavi.askıya astığım yağmurluğa döndü;
-"artık beni affedebilmen için bunun gibi şeylerden fazlasına ihtiyacın olduğunu sanıyorum."dedi Mavi.sesimi çıkartmadan,tıpkı babasından evden kaçtığı için azar yiyen bir liseli kız gibi sustum ve duvarda aslı olan tozlanmış at resimlerinde gezdirdim gözlerimi.
Mavi:
-"gerçektende...sen.."
ben:
-"evet.bu sefer ben."
her zaman Mavi gitti.gitmeyi seviyordu ve dönmeyi de.ama hiç giden tarafın o olmadığı bir ayrılık yaşamamıştı.Mavi üzgün değildi.Mavi biraz şaşırmıştı ve hayatta şimdiye kadar hiç tatmadığı terkedilme dugusunu tatdıcaktı.hem de farkına bile varamadan olucaktı bu iş.ben,Mavi tam da müziği kapatırken gidicektim.ve onu orda sessizlikle başbaşa bırakıcaktım.Mavi işte o zaman anlıycaktı.
ayağa kalktı ve halının işlemelerini yeni farkedemişcesine gözlerini ondan alamadı.doğruldu ve gözlerimin tam içine baktı,içime aktı.ona,onun bana yaşattığı bu kötü duyguyu yaşatmak istemezdim aslında ama yapabilecek başka seçeneğim yoktu,gitmek istiyordum ve gidicektim.bu sefer ben.
-"peki ya ne zaman gelirsin?"dedi Mavi.yağmurluğumu elime alıp,bağcıklarımın bağlı olup olmadığını kontrol ettim.cevap vermedim ve Mavi'yi hiç öyle çağresiz görmediğimi haykırdım kendime,içimden,bir kaç kere.
arkasını döndü ve radyoya doğru yürüdü.tam kapatıcaktı ki elini geri çekti;
-"gelince müziği kapatırsın,şimdi yatmaya gidiyorum."
arkasına hiç bakmadan odaya girdi ve ben de o sırada merdivenlerin başladığı basamağa ayağımı çoktan atmıştım bile.apartmandan çıktım ve olması gerekenden daha yavaştım.yağmur çiselemeye başlamıştı.güneş bir kaç bulutun arkasında gizleniyordu ve yağmurluğumu giymedim.

April 7, 2009

birazcık acıycak


'ay' diye hopladı küçük burunlu kız yerinden.poposu acımış gibiydi.dudaklarını büktü,yanakları kızardı.koltuğun yayları yerinden fırlamış ve onun canını biraz da olsun acıtmıştı.
-"kaçıncı gelişin buraya?"dedi çilli kız.güzel göğüsleri vardı.ağzı büyüktü.
-"ilk gelişim."dedi küçük burunlu kız.daha çaylaktı.telaşı daha başından onu ele vermişti.
-"acır mı dersin?"dedi minik burunlu çaylak kız çilliye.
çilli şöyle bi gerildi.bilmiş bilmiş baktı minik burunlu çaylağa ve kulağına eğildi
-"birazcık."
şimdi minik burunlu çaylak kız daha da korkmuştu.elleriyle bacaklarını tırmalıyordu çaktırmadan.diğer bilmiş çillide kendinden emin bir şekilde akvaryumu izliyordu.
aynı sırada içeriden bir kaç kız daha katıldı aralarına.muzur tipleri vardı.bi tanesi diğerlerine göre daha hınzırdı.konuşup,gülüşüyorlardı.çaylak onların bu rahatlıklarını görünce biraz ferahladı.
hınzır kız diğerlerine dönüp;
-"iyi ki bizim buraya gelmemiz gerekmiyor."dedi.çaylağın kafası karışmıştı ve konuşmalarını dinlemeye koyuldu.
diğerleri:
-"evet,şanslıyız."
hınzır:
-"acaba işi ne zaman biter de çıkar gideriz burdan."
çaylak kafasını onlardan çevirip akvaryumun maviliğine dalarak biraz düşünmeye başladı.
düşünceleri;
acaba..yok yok.hemen kalkıp gitmeliyim.ya da..hayır kalsam daha iyi elinde sonunda kurtulmam gereken bu şeylerden kurtulmam gerekicektir.ama,ama ya şu bahsettikleri acı?oo hayır!
küçük burunlu çaylak kız panikle ayağa fırlar ve kapıya yönelir.çilli kız:
-"nereye böyle?"
küçük burunlu çaylak kız:
-"işim olduğunu hatırladım da."
çilli kız:
"ağdadan önemli ne olabilir ki?"
küçük burunlu,korkak ve çaylak olamamış kız çoktan karşı kaldırıma geçmiştir bile..

f19i

çok bi güzelsin bi tatlısın

little yellow spider




one two three four diye başlıyan bütün güzel şarkıları sana armağan ediyorum.

April 6, 2009

-


gıdıklanmış bir tablodan fırlayıp yanıma gelmiş gibiydi.saat daha sabahın beşiydi.elleri çok pisti.dolaptan bir bardak doğal maden suyu aldığı gibi banyoya girdi.biraz orda oyalanıp panikle yanıma geri döndü.
-"takip ediliyor olabilir miyim?"dedi.gözleri yerinden fırlamıycaktı aslında.o sadece kendini korkmuş gösterebilmek için baya açıyordu göz kapaklarını.saat daha sabahın beşiydi.
sigara paketine atladı ve bir sigara yaktı.hızlı duman alışlarından sonra boğazı kötü olmuş olmalı ki bana çaktırmadan öksürdü biraz.
odaya panikle doldurduktan sonra hafiften sakinleşir gibi oldu ve tam o sırada telefonu çaldı.yerinden hopladı ve telefonu bana doğru fırlattı.
ben:
-"alo?"
arayan kişi:
-"alo."
ben:
-"evet?"
arayan kişi:
-"anlamadım?"
ben:
-"neyi?"
arayan kişi:
-"kiminle görüşüyorum?"
ben:
-"benimle"
arayan kişi:
-"tamam."
(ve telefonu kapatır.)
bana bakmaya başlamıştı.endişeliydi.ellerinin titrediğini görmeme izin vermiyordu ama ben görmüştüm.
-"kim?kimm?ne dedi?nee?"diye bağırmaya başladı.sakince doğan güneşe çevirdim kafamı.perdeyi araladım.benim bu hareketlerim karşısında daha da bir endişeliydi şimdi.ona döndüm ve biraz baktım.
-"bilmem,söylemedi."
sinirlenmişti.korkuyla doluydu.iliklerine kadar titrediğini hissedebiliyordum.
oda da bir o yana bir bu yana gidip gelmeye başladı.artık sınırı aşmıştı.meraklandırmıştı.ve saat sabahın altısıydı.
-"ne oldu be adam?"
-"sadece biraz şüpheli yaklaşıyorum herşeye."
-"mesela nelere?"
-"kitaplara,filmlere,hayallere yani bütün yaşama."dedi biraz duraksadı ve kitaplığıma ilerledi.saçmalıyordu ve gerçektende ürkmüştü.
kitap isimlerine bakmaya başladı.teker teker alıp,yerlerin koydu.bişey arıyo gibiydi ama aramadığıda belliydi.
onu bir kadın geçen gecelerde epey korkutmuştu anlaşılan.
güneşin turuncu ışığı odayı istila etmişti.bir de havada fransızca müzikler çalan radyodan gelen cızırtı vardı.
bir kaç raporla ilgilendim.radyonun sesini kıstım bir de.hala anlamsız kuramlarıyla odanın bir köşesine çömelmiş beni izliyordu.
-"en son hangi kitabı okudun ki?"dedim.narince döndü ve
-"neden?ben kitap okumam."
saat sabahın yedisiydi.ofisten çıktım ve güneşi dışarıda izledim.

molly konuşmaya başladığında;

-"gitmiyorum oldu dört haftada vardı senin haberin bu haftadan sonra büyük 'itimalle' gitmicem bi daha."dedi.

April 2, 2009

gecenin yorgunluğu mezarcıları boğuyordu

o sıralar,durulmazdı buralarda;soğuktan.unutulmuş otobüs duraklarındaki yumuşak sesler bile ısıtamazdı ellerimizi. -"yorulunca sadece denizi düşün."dedi demir duvarın üzerine çömelmiş sarı benizli,kara kuru oğlan.işimi bırakıp kafamı ona çevirmek zorunda kaldım.kim olduğunu ve neye benzediğini gerçekten merak etmiştim. -"ben yorulmam." mola vermek için bize dinletilen anlamsız melodi karmaşası başladığında aniden duvardan atladı ve önümden yürümeye başladı.gidilecek bir kaç yer vardı;
 .tuvalet .yemekhane .bahçe .benim gizli sigara içme yerim;
 orayı kimse bilmiyodu ve rahatlıkla popomun arasına kaçan pantalonumu düzeltebiliyordum.istediğim zaman.ve oraya gittim ben de.pantalonum iki sıfır öndeydi bugün. bok böceğini görmek için dayanılmaz bir arzu duymaya başladığım sıralarda ayak seslerini farkettim.bir anda ayak sesi kesilip yeri soluma sesine bıraktı.demir duvarın üzerine çömelmiş sarı benizli,kara kuru oğlan şimdi eskimiş bir kütüğün üzerinde sigarasını yakmak üzereydi.onu farkettiğimi anladığında bana baktı ve -"burasını sadece senin olabilcek kadar gizli mi sandın?"dedi.sinirlenmiştim ama belli etmemekte üzerime yoktu.alaycı bir ifadeyle gülümseyip hala pantalonumun popomun arasında olmasına yandım.sigaramdan bir kaç fırt daha alıp,oğlanın ayağının ucuna doğru narince fırtlattım.yanından geçtim gittim ve ona arkam dönükken popomu izlediğini içten içe hissettim. molanın bittiğini belli eden melodi molanın başladığını belli eden melodiden daha da berbattı ve kulağımızı eskitmek için çalındığı duygusuna kapıldım. gece vardiyasına kaldığım bu bok çukurunda bir ben vardım bir de o,bu gece.herkesin yorgunluktan öldüğü sıralarda,mezarcılar küfür ediyordu onlara.ben yorulmakla tanışmadığımdan oğlan etrafımda dolanıp durdu tüm gece. gecenin uyumaya koyulduğu sıralarda işim tam anlamıyla bitmişti.şimdi yapılacak bir kaç şey vardı;
 .tuvalette sevişmek .yemekhanede sevişmek .bahçede sevişmek .eskiden benim olan gizli sigara içme yerimde sevişmek;
orayı kimse bilmiyordu ve rahatlıkla sevişebilirdik.istediğimiz zaman.ve bizde oraya gittik.demir duvarın üzerine çömelmiş sarı benizli,kara kuru oğlan iyi sevişiyordu.gecenin yorgunluğu üzerimizde gezinmeye başladığında popomun arasından pantalonu çıkarttım.şimdi iki birdik.

March 29, 2009

yararsız kuş


meğersem öyle değilmiş.bu kuşun öğreneceği daha çok şey var.bir sürü.anne babası çiftleşiyor ve artık onu beslemiyorlar.çok gerçek bir tehlike olan şey ise;yukarıdan gelen kuş onu tuzağa düşürüyor.ama o dinginliğin ormana döndüğü sıralarda ağaçların arasına saklanarak şanslı bir kaçış gerçekleştiriyor ve değerli bir öğrenim tecrübesi kazanıyor.
bu kuşun öğrenebilcekleri çok ama yine de sınırlı.minik solucanlar bile ondan hızlı davranıyor zaman zaman.kanatlarını çırpmaya başladığı sırada etrafa yaydığı rüzgar tabakaları o kadar az ki ağaçta son bahar nedeniyle düşmeye hazır yapraklar bile ondan etkilenmiyor.bu minik kuşun daha öğreneceği çok şey var.ilk olarak kendine bir eş bulmalı.ama bi tane,fazlası değil.

March 27, 2009

teşekkürler yemekler


garip şeyler yaptım ben.farklı uğraşlar edindim mesela.sıkıntıdan,ben,saçlarımı kestim biraz.bahçede oturdum geceleri.
su yerine kola içtim,içtim,çok kola içtim.yemeklerimi kendim yaptım ve yedim.
garip şeyler yaptım ben.adı bile olmayan şeyler.anlatılması güç düşünceler.tırnaklarımı yemeyi bıraktım iki üç gün,sonra yine başladım tabii.saçımı soldan ayırdım bir iki hafta.sıkıldım ama.
telefonumu bozdum hiç acımadan.mesajları okumadan sildim,arayanları açmadım hiç.ben sıkıntıdan,farklı parklar keşfettim.salıncaklardan düşenleri izledim.
ben garip şeyler yapmanın ne kadar eğlenceli olduğunu farkettim.teşekkür ediyorum bir de sana;yemekler çok zevk verdi bana.

March 25, 2009

sinsi su şişesi


hava hala karanlıkken ben
kalktım aniden yerden
yatağımda yeni çarşafım
üzerinde beni boğan;
pis kokulu bir portakal ağcım

hava hala sıcakken çıktım ben
dolaba ulaşmayı diledim senden
ah tanrım
bunu bana niye yaptın?
su şişesini yine mi dışarda bıraktım

-

-"iyi geceler demek kolay."dedi sakin kız sessizce.gecenin sonundan başlamıştı günlük yorumlamalarına.
-"önemli olan sabah kalktığında günaydın diyebilmek."dedi kumral ve sakin kız hızlıca.cümlelerini önceden hazırlamış gibi hızlı konuşuyordu aslında.sanki ne olucağını bilir gibi daha cümlesini bitirmeden ağzını açıyordu.sinirliydi sözleri ama sakin bir tavır içerisindeydi.
-"bana bak."dedi çocuk.
-"sakın kafanı çevirme ve sözlerini unutma,daha vaktimiz var."
elindeki şişeyi çimenlere fırlatıp,yere kızın yanına oturdu.
-"şimdi söyle söylemek istediklerini,bu sefer bırakıp gitmiycem söz veriyorum."dedi çocuk.kız hala sessizdi.saçları rüzgarla sevişiyordu ve bu durumdan çok hoşnuttu.
-"ne oldu da böyle anlamsız davranıyoruz acaba?"dedi kız.çocuk biraz geriledi ve hiç cevap vermedi.biraz sessizliği dinlediler.
-"neden bu kadar gereksiz olduğunu düşünmeme neden oluyorsun?"dedi kız.çocuk sinirlenmişti
-"çünkü sana sinir oluyorum."dedi.kız aldırmadan bir sigara yaktı ve saçları rüzgarla öpüşmeye başladı bu sırada.
-"beyin yiğici sessizliğinden nefret ediyorum."dedi çocuk.
-"biraz rahatlığa ihtiyacım var,kendim için,bence en iyisi de bu."
kız biraz duraksadı ve başını öne eğip işaret parmağıyla yerdeki kumlara bişeyler çizmeye başladı.
-"cevap vermiycek misin?"dedi sabırsız oğlan.
-"neden?daha vaktimiz yok muydu?".çocuk kıza baktı ve ayağa kalktı
-"iyi geceler."
hava aydınlanmaya daha yeni başlamıştı..

aa

NE-RE-DE-SİN BE KA-DIN!

March 24, 2009

üç numaralı odada bir kaç tane geyle karşılaştım.(Mavi yedi)




onunla üç numaralı odada buluşucaktık.yetmiş ikinci sokakla yüz on ikinci sokağın karşılaştığı köşedeki,minik oteldeki üç numaralı oda.Mavi bana gitmem gereken yerlerin en gidilmemesi gereken yerlerden bile kötü yerler olduğunu söylerdi hep.ve ben de hep giderdim.
Mavi yine çok garip bir yer seçmişti,sevişmek için ve Mavi yine çok garip bir zamanda karşıma çıkmıştı.unutulmuş bir sokaktaki unutulmuş bir marketten bir şişe kırmızı portekiz şarabı almamı istedi.aldım bende.
yavaş yavaş geçtim sokakları,sayarak.aklında tutulması zor yerlerdi bu yerler.
otel kapısının bağlı olduğu çanın sesi fazla duyulacak şekilde değildi.ama koltukta arkası dönük oturan yaşlı adam beni hemen farketti ve ayağa fırladı.
içerisi çok normaldi.sanki güzel ve her zaman insanlarla dolu olan bir sokağın köşesindeki popüler bir otel gibi herşey ışıl ışıl parlıyordu.
adam gülümsedi ve sanki geliceğimi biliyormuş gibi,sanki beni tanıyormuş gibi,
-"numara kaçtı?"dedi.gülümsedim.ve
-"üç numaralı oda."dedim.biraz düşündü.saçını kaşıdı ve o yaşlı ellerini çenesinde gezdirdi.anahtarların bulunduğu rafa doğru ilerledi ve anahtarı aramaya başladı.
çok garip bir otel dolabıydı.sayılar her zaman olması gerektiği gibi yani bir iki üç diye ilerlemiyordu.karma karışıktı ve aniden bana dönüp
-"emin misiniz bayan?"dedi.
-"evet tabii ki de eminim."dedim.bir kaç saniye daha düşündü ve kilitli bir çekmeceyi açtı.biraz kurcalıyıp,bir anahtar çıkarttı.ve bana doğru uzattı.elleri titrek,gözleri endişeyle karışık şaşkındı.
-"buyrun bayan bu yedek anahtar."dedi.onun bu anlamsız davranışlarına hiç aldırmadan anahtarı aldım ve
-"kaçıncı kat?"dedim.
-"sekizinci kat sağdan beşinci oda."dedi.üç numara ve sekizinci kat ve beşinci oda.Mavi böyle garip yerler bulmada bir numaraydı.
hızlı hızlı çıktım merdivenleri ve üçer üçer indim.anlaşılan bir kaç gey benim orda olduğumu farketmeden sevişmelerine devam edicekti.otelden hemen çıktım ve en uzaktaki bankta şarabı içmeye başladım.anlaşılan Mavi'nin yine kafası karışıktı.anahtar cebimde kalmıştı.

o ve ben kardeştik


poşetleri yanında getirip,yere oturdu.yanıma.ben mutlakla salonun birleştiği noktada,yerde,toz içinde dondurma yemekle meşguldüm o sıralarda.hiç kendisine yakışmayan şeyler almıştı,eski kıyafetler satan bir mağzadan.saçlarım ve şalımın fırfırları dondurmanın içine girmesin diye savaş verirken ben,o bana onları göstermeye çalışıyordu.saçları kendi saçları değildi.o güzel rastalar gitmiş,up uzun pırasa gibi saçları gelmişti.biz görüşmeyeli baya olmuştu sanırım.
dondurmadan bir kaşık almak için elindekileri o toz dolu yere bırakıp bana yöneldi,daha bi yakındık şimdi.onunla ilgilenemeyecek kadar aklı başımda olmadığımı anladığı anlarda konuyo değiştirdi.
-"ne zamandır buralardasın?"
biz kardeştik aslında.ben beş yaşımdayken o on yaşındaydı.onunla aynı anda büyümemden rahatsız gibi görünsede alışmıştı,beş yıl önce.
-"az bir süre önce geldim."dedim.dondurmadan bir kaşık daha alıp ona uzattım kaşığı.
-"ya sen?"dedim.göz bebekleri tıpkı on beş yaşında olduğu gibi parlaktı.
-"ben hep burdaydım."dedi gülümsedi ve mutfağın ışığını kapattı.tozlar burnumla iyi anlaşmıştı.
torbaları alıp kıyafetleri çıkardı en baştan,teker teker.ilgilenirmiş gibi kafamı kaldırdım.ayağa kalkıp sigaraya yöneldim.yerdeki yığılı onca kitabı geçmek zor olmuştu.koltuğa oturup tozlarla seviştim.ve bütün gösterdiklerine dikkatlice baktım.
-"nasıllar?"dedi.dumanı yüzüne doğru üfleyip
-"toza sorsana".dedim.mutfağa girip bir bardak su içti.ışık hala kapalıydı.

March 23, 2009



it's looking like a limb torn off
or altogether just taken apart
we're reeling through an endless fall
we r the ever-living ghost of what once was

but no one is ever gonna love u more than i do
no one's gonna love u more than i do

and anything to make u smile
it it my better side of you to admire
but they shoul ever take so long
just to be over then back to another one

but no one is ever gonna love u more than i do
no one's gonna love u more than i do

but someone,
they could have warned u
when things start splitting at the seams and now
the whole thing's tumbling down
things start splitting at the seams and now
if things start splitting at the seams and now,
it's tumbling down
hard.

and anything to make u smile
u r the ever-living ghost of what once was
i never want to hear u say
that you'd be better off
or u liked it that way


but no one is ever gonna love u more than i do
no one's gonna love u more than i do


but someone,
they could have warned u
when things start splitting at the seams and now
the whole thing's tumbling down
things start splitting at the seams and now
if things start splitting at the seams and now,
it's tumbling down
hard.

mavi(beş)

-"tanışabilir miyiz?"dedi Mavi.tabii ben o sıralar onun Mavi olduğunu bilmiyordum.hava biraz sisliydi ve saçlarım sarıydı o sıralar.popom daha bi güzeldi.tam kıvamında göğüslerim vardı benim.ellerim nemden ıslak rolü yaptığı için son kibrit çöpümde boşa gitmişti.yüzümü yüzüne çevirdim,Mavi'nin.hava epey karanlıktı.bir kaç adım uzaklıktaki sokak lambası onun arkasındaydı ve bütün karamsarlıkları yüzüne bir gölge olarak yansımıştı.sokaklar boşalmış ve uyumaya çoktan hazırlanmıştı.
-"zannetmiyorum."dedim ve ve yürümeye devam ettim.hala arkamdaydı Mavi.Mavi hiç usanmadan hala arkamdan geliyordu.yavaşça kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdi.
-"kaç sokaktır peşindeyim,bari adını öğrenseydim"dedi Mavi.saçları yağlıyıdı tıpkı benimkiler gibi ve eli hala kolumdaydı.
-"ateşin var mı?".dedim.cebinden kibriti çıkartıp,yaktı ve bana doğru uzattı.elleri titriyordu.hava da epey serin sayılırdı.sigaramı ağzıma yerleştirdim ve ilk dumanı içime hapsettim.
-"aynı yöne gidiyoruz,beraber yürüyebiliriz."dedim.Mavi şimdi gülümsüyordu.

bir kaç sokak sessizce ilerledik.beni takip ediyordu ve muhtemelen benim gidiceğim yerler onun şimdiye kadar hiç gitmediği ve gelmediği yerlerdi.eski evimin,eski sokağına geldiğimizde yavaşladım ve ona döndüm.
-"ateş için teşekkür ederim."dedim ellerini ceplerinden çıkartıp.
"ö-önemli değil."dedi ve elini uzattı.bir kaç saniye bekledikten sonra bende elimi uzattım ve elim elinin içinde kayboldu,bulunduğu durumdan çok hoşnuttu.
-"ben,ben Mavi."dedi kızık ve tereddütlü bir sesle.elimi çekip bira ilerledim ve arkamı döndüm.hala yerinden oynamamış ve gecenin ona yaptıklarını düşünür bir halde yüzüme bakıyordu buğulu buğulu.
-"marla."dedim.gülümseyip bahçe kapısının gıcırtısıyla,hala dallarda usanmadan kalabilen bir kaç tane yaprağın hışırtısının sesleri kulağımı tırmaladı.mutfağa uğramadan odama çıktım.camı açıp üzerimdekilerle yatağa daldım.yeşil kokulu odamdan eser kalmamıştı artık.uyku benimle konuşmuyordu ve benden nefret ettiği belliydi.rüyalarda beni terk etmişti zaten,aldırmadım ve gözlerimi kapattım.
sabah hala onu bıraktığım yerdeydi Mavi.üşümüşe benziyordu ve adımı çok güzel söyledi.sigarası bitmişti.

umbrella eat me


hiç anlamıyorum.dedi sakallı tombul çocuk yanındaki uzun saçlı tombul çocuğa.içkimden bir yudum daha alıp,bardağı biraların ortasına bıraktım.
hiç anlayamıyorum,nasıl olurda büyük bir demir parçası havada gidebilirken,biz hala yağmurdan şemsiyeyle korunuyoruz.dedi gözlerinin altı çökmüş sakallı tombul yanındaki saçları uzun ve yağlı olan tombula.etrafa bakınmaya başladım.biraz kalabalığı izledim.yine heycanla insanlar etraflarına karışık beyinlerinden süslü kelimeler dağıtıyorlardı.
yani bir bez parçası ve sekiz tane demir,uzun yıllardır aynı buluş.artık yenilik gerek!.dedi sinirli ve sakallı tombul çocuk bütün masaya.ona döndüm.sakindim ve gülümsedim.biraz sakinleşti o da.şemsiyeyle araları kötüydü galiba.ordan çıkmak için yağmurun dinmesini bekliyeceğini farketmiştim.yağmura da bozuktu şu sıralar.
saçları uzun ve şirin tombul çocuk tuvalete gitmek için masandan izin istedi.sıkışmıştı.çok bira içimişti.
içkimin son yudumlarını izledim biraz.kırmızı ışık gözbebeklerimle seviştiği sıralarda ayrılan insanlar oldu ordan,bişey demedim,gidişlerini izledim.ben daha ne yapabilirdim ki..
sakallı tombul çocuk masaya geri dönüp yerden bişey aldı.bana dönüp açıklama yapma gereğinde gördü kendini,gülümsedi ve
-şemsiyemi unutmuşum..
içkimin hiç bitmemesini diledim.kafamı çevirip duymamazlıktan geldim.
vazgeçemiyorum.coladan asla vazgeçemiyorum.

işim zor valla

biri bana dedi ki;eğer sende;
-düzensiz uyku
-çok uyku
-düzensiz yemek yeme alışkanlığı
-sigara
-alkol
-aşırı ses varsa işin zor valla.
ben de dedim ki;
o hoo bende bunlardan fazlası bile var.
migrenin var mı?dedi.
yok.dedim.
yakında o da olur..
sigaramı yakıp yanından uzaklaştım.bana kötü haberlerle gelenlerden,hızla uzaklaşmak en iyisi çünkü.

March 20, 2009

biraz renkli otlar çok konuşurlar


limon ekşisi gibi.
rüzgarla konuştum bir kaç dakika.
eşsizdi,narin değildi ama.
kesin ve kesici.
zıvanasız sigara belkide,
tütün dolu ağız.
yapış yapış dudaklar.
yenmiş tırnaklar.
içinde biraz pembelik bulunan siyah bir kalp.
eskimiş kitapların sayfalarını yaktım kollarında üşümiyim diye.
su dolu küvetin dibinde aradım seni,
en diplere daldım,
en derinlere sordum seni.
portakal ağacının altında yattım dün gece,
unutulmuş bir vadide,
biraz renkli otlarla sohbet ettim,
zehirli mantarlar pis pis sırıtıyorlardı o sıralarda.
mantarların kraliçesi oldum bir de,
şimdi hoşgeldim,
ama artık gitmeliyim.
ağzımda tütün kalmadı.

mavi (dokuz)

-neden onca vakit geçmişken,sen,Mavi,şimdi burdasın?dedim.cevap vericek hali yok gibiydi.Mavi yorgun ve çaresizdi.onca boşa geçen sevişleri;birilerini,kalbini eskitmişti gereğinden fazla.gözünden yaş damlamıyacak kadar yorgundu.Mavi'yi yoran çok insan olmuştu.gözleri gözlerime kilitlendiğinde anladım.gözleri gözlerime hapsolduğunda,hata yaptığının farkına vardığını anladım.yanılmıştı Mavi.yanlış adreslerde bulmuş kendini.ve Mavi yalnız çıktığı bütün yarışlarda birinci olmuştu.umutsuzdu.
-belki biraz yorgunum..-biraz bekledi yüzünü yüzümden çevirdi ve devam etti-ya da özledim.dedi.
-Mavi.dedim.yanan sigaramı söndürdüğüm gibi bir tane daha yaktım.ben de hatalıydım.ben de yanıldım ama Mavi ben farkına varamadan bütün sevgimi alıp başka kızlara dağıttı,ve Mavi yine benim olması gereken güzel duyguları sokak aralarındaki fare yüzlü kızlara dağıttı ve Mavi anlamsız sandığım tüm uykularımda beni bana kilitleyen bir anahtardı.şimdi geldi.ama bu gelişi çaresizliğindendi.soğuk soğuk bakıyordum gözlerine,ve gözlerimden kin damlıyordu bir kaç damla yere.
-ne kadar kalıcaksın?dedim.
-bir kaç hafta ve sonra yine...dedi.gülümsedim.bir sigarada yakıp ona uzattım.hava soğuktu ve Mavi üşümüştü.elinden tutup,bavulunu aldım.içinde hala aşkın gölgeleri olan yatak odasına gidip,panjurları kapattım..

March 19, 2009

mi?

okuduğum tüm kelimelerde aradığım kokun,yazabildiğim tüm satırlarda bana seni hatırlatan duruşun.boş vakitlerimi harcadığım tüm dolu gülüşlerin,beni bana küstüren tüm öpüşlerin ve gitmemi engelliyen sözlerin,keşke gerçekten de beni üzebilseydi..


AHAHAHAHA
HAHAHAHAHAHA
AHYAHAHA

Mavi (bir)


hava tam aydınlanmadan koşturmaya başladı.Mavi sandığımdan da hızlıydı.peşinden gittim ama koşmadım.ne de olsa nereye gittiğini biliyordum;güneşin doğuşunu izlemeye,kumsala.
minik adımlarla ilerledim ama hızlı hızlı.onu görebiliyordum.telaşla koşturuyordu.kafasını biraz yukarılara kaldırdı,havanın rengi,hayal edebileceğinden bile güzelmiş gibi bakıyordu etrafa.hızlanıp hızlanıp duruyor ve yetişemiyeceğini sanıyordu..
Mavi kumsala vardığında,yanına ulaşmama altı yedi ağaç kalmıştı.ayakkabılarını çıkartıp bileklerine kadar suya girdi.kollarını açtı ve etrafında dönmeye başladı.güneşe geç kalmamıştı ve Mavi gerçekten mutluydu.
duraksadı.bana döndü ve sol eliyle gözünü kaşıdı.gülümsediğimi farkettim.
-havanın bu kadar güzel renklere bürünebileceği aklına hiç gelmiş miydi?dedi.haklıydı.
-hala yorulmadın mı?dedim,
-bak güneşe yetiştin,mutlu musun?kafasını sağa yatırıp,sol gözünü kapattı.ve gülümsemeye başladı.
-bu havada daha bi güzelsin.dedi.
Mavi sevgiyi yaratandı benim için ve nefretten uzaklaştıran.güneşin derin güzelliklerini bana hatırlatan.peşinden gitmemi sağlayan kokusuyla beni hayata bağlayandı Mavi.ve en karamsar gecelerimde ve en boğucu kabuslarımda benim,ben olup kendimi yenmemi öğreten bir kahraman.
avuçlarını tuzlu ve eskimiş suyala yıkayıp,ellerini yüzünde gezdirdi.ellerini boynuna kaydırdı.ellerini kollarında sabitleyip uzaklara daldı.Mavi yapılması gereken herşeyi yapmıştı.şimdi tam anlamıyla ayıldı.Mavi gökyüzünün görkeminde boğdu düşüncelerini ve kötülüklerden arındırdığı beynini rahatlattı.Mavi bana döndü.biraz baktı.
-güneşin doğucağı her sabah bence bunu tekrarlamalıyız.dedi
-umarım uzun sürer.dedim.kafasını güneşe çevirdi ve gözlerini kapattı..


Boşaltılmış bir dilbilgisi ile konservesi kurutulmuş kahkahalar var etrafımda.Ve bu gece sanki,gece başka bi yerde.
sokaklarda uçuk gri karılar beklemekte.kadınlar ve biralar.
hapsolmuş bir aşkın kokusunu taşıyorum üzerimde,yavaş yavaş ilerliyorum gölgelerle dolu kaldırımları,yavaş yavaş dinliyorum ortada buluşan ve kavgaya tutuşan sesleri.
ve bir sigara yakıyorum yine,ellerimde sarılığın krallığı.anlamsız bir kurbağa bakışı.
bilinç altım bana bunları düşündürecek ne gibi şeyler saklıyor olmalı?
ellerimden kayan yılların bekçisini ararken buldum kendimi aniden,neden,nerelerden

..

şu sıralar afrikada timsahları hipnos eden amerikan bilim adamlarıyla tanışmak isterdim.

March 18, 2009

xc9


anlamsız gözlerine bunla bakarsam,bir sürü anlamsız gözün olur.

should be glad

......unutma kapaklarında sen,satırlarında düşüncelerin,kelimelerde kokun var hala.

kimberly is love in marla's coat

demirler ıslaktı


"çek ellerini ordan"dedi siyah saçlı çocuk bana.ne yapıcağımı bilemeden ani bir hareketle ellerimi geri çektim;buzdolabından garip sesler gelmeye başladığı sıralarda.
"bana söylemek istediğin şeyler bu kadar mı?"dedi.gözlerine baktım bir kaç saniye,tıpkı şekerini düşürmüş çocuk gibiydiler.siyah ve soğuk.ilerilere doğru çevirdim yüzümü.ağaçlara,taa uzaktaki apartmanların arkasındaki ağaçlara.minik miniktiler.belli belirsiz bir kaç ağaç işte.önemi yoktu.geri döndüm ona
"daha ne kadar daha bu apartmanın çatısında buluşucaz?"dedim.

buzdolabı biraz sesini kesmişti,sigarasının yanan izmaritini aşağı fırlattı ve hiç duymamış gibi merdivenlere ilerledi.-demirler ıslaktı-
"oysaki hava bugün güzeldi,niye ıslak bu demirler?"dedi.biraz gülümsedim ve buzdolabına ilerledim,buzdolabı tamamen susmuştu ve o da merdivenlerin yarısına gelmişti bile.kapağı açıp içindeki boşluğu izledim.hava kararmakla kararmamak arasındaki ince çizgideydi.
arkasından indim.ıslak demirlere dokuna dokuna.kaldırımın karşısından bana baktı
"yarın yine aynı saatte"dedi siyah saçlı çocuk eski sarışına.ve eskiden sarışın olan kız aldırmadan kaldırımın tersine yürüdü yavaşça.ama yarında geliceği belliydi.aşıktı ona..buzdolabına.

March 14, 2009

siyah saçlı bir zekiyi hayal ediyorum



-neden hala kameraya alıyosun beni?dedi.
-çünkü hala o bakışınla bakıyorsun.dedim ve bir iki dakika daha bakmaya devam etti.kafasını çevirdi ve çekmeye devam ettim.
-çok anlamsız bazen beni çekişlerin.dedi
-farkındayım.dedim.
-bana hiç ilham veremiyorsun,seni düşünürken ki az olur bu,hiç resim çizesim gelmiyor.dedi.
-belki gerçekten düşünmeyi başamıyorsundur.dedim.
-hayır,denedim,belki bir çok kez ama olmadı işte.dedi ve yine aynı bakışla baktı bana ama bu sefer daha kısa süre.
-garip.dışarıda böyle insanlara rastlamam az oluyor.dedim.
-ve anlamsız bir cümle daha benim için.dedi.resim çiziyordu.diğer elimle burnumun üstünü kaşıdım ve kamerayı çizdiği şeye doğru indirdim.belli belirsiz ve de anlamsız şeylerle doldurmuştu kağıdı.
-bunları çizerken düşündüğün şey olmak istemem zaten.dedim.duraksadı ve çizmeye ara verip kameraya baktı.
-belki de bunlar seninle aynı oda da olduğumda çizebileceğim en iyi şeylerdir.dedi
-aslında benimleyken çizebilmen bile bir ilerleme.dedim dudaklarımı ıslatıp,burnumu çektim.
-bunları söyledim diye benimle sevişmemezlik yapmazsın umarım.dedi.
-belki kamera açık kalırsa olabilir.dedim.kalemle kağıdı masaya koyup,bir sigara yaktı.
-evde yalnız kaldığım zamanlarda,dolu bir kutunun çıkarabileceği sesten bile daha az ses çıkartıyor olmalıyım.dedi.
-hiç sanmıyorum.dedim.
-sen nereden bileceksin,yalnızken dedim.dedi
-arada sırada kapıdan seni dinliyorum.dedim.kafasını kaldırıp baktı.
-anlamıştım.dedi.kalemle kağıdı geri aldı ve kağıdın arkasını çevirdi.uzun süre konuşmadan bişeyler çizdi ve bende onu çekmeye devam ettim.
-elindeki şeye odaklanınca çok hoş görünüyorsun.dedim
-farkında olmana sevindim.dedi ve gülümsedi.kamerayı masaya bırakıp yanına gittim.kalemle kağıdı yere koyup kolumdan çekti.kucağına oturup,saçlarını okşadım biraz.hava sıcaktı.
-kısa zamanlı gelişlerin ve beni sevişlerin,seni benim yanımda tutabiliyor.dedi.tişörtümü çıkartım.minik bir öpücükten sonra ayağa kalkıp,sigaraya uzandım.o da o sırada masanın yanına gitmişti bile.kamerayı alıp.beni çekmeye başladı.
-kameranın arkasında da çok ateşlisin.dedim.gülümsedi ve çakmağı cebine koydu.hava sıcaktı.odaya gidip yatağa uzandım.ve o da arkamdan geliyordu.kamera hala açıktı.

February 25, 2009

daha da var anlatacaklarım,bu konu hakkında


"bu kadar üzüleceğini düşünmezdim.ben aslında bu kadar ciddi olduğunun farkına varamadım bile,söyliyecek bişey bulmakta zorlandığımın farkındasındır."dedi karşımda duran kız.
"farkındayım."deyip sigara içmeye devam ettim.
"seni üzmek istemezdim"dedi sonra da.
"üzdüğünü düşündüğüne göre bişey yaptığı farkındasındır"dedim ve sigaramı içmeye devam ettim.
"farkındayım."dedi o da.hala usanmadan konuşabilmesine alışamamıştım.ve ritüel şeylerdi bunlar.
"gözlerime bakıcak mısın?yoksa görmezden mi geliceksin beni?"dedi biraz üzülmüşe benziyordu beni yıktığı için ama rol yaptığı kesindi.
"seni görmezden gelmiyceğim tabii ki de,sadece seni bir boşluk olarak görmeyi planlıyorum."dedim,kafasını öne eğdi ve sigaramdan bir fırt daha aldım.
"böyle olması istemezdim."dedi.
"hayır ben mutluyum bir bakıma."dedim biraz şaşkındı tabi ani bir hareketle gözlerini bana dikti
"mutlu musun?"dedi ve şimdi çok ciddi bakıyordu bana
"evet en azından hayallerim boşa gitmedi ha?"dedim bir kaç saniye bakıp başını yine öne eğdi.alaycıydım,belliydi.yavaşça saçlarını topladı ve ayağa kalktı oysa o anda gitmesi gereken bendim.gömleğini düzeltip üst düğmesini kapattı.ve ben hala sigara içiyordum usanmadan ve o da ayakta dikilmiş bana bakıyordu.
"söyliyecek başka bişeyin var mı?"dedi.kafamı bile kaldırmadan cevapladım
"tabii ki de hayır,yıkıcı bütün cümlelerimi ard arda söylersem etkinliklerini kaybederler,senin boşluğunu görüceğim her gün için özel cümleririm var."dedim.sigaramın son fırtını alıp söndürdüm,tek kelime etmeden başımda duruyordu.yavaşça arkasını döndü ve yürümeye başladı.poposunu izledim.başka ne yapabilirdim ki?

December 1, 2008

at arabası


"birkaç kilo fıdık lazım."dedi at arabasındaki yaşlı sürücü.botlarımın tozunu,elimdeki ince işlenmiş,dantelli mendille temizliyordum.kemerimi sıkıp "hallederiz."dedim.dizginleri eline alıp atı gölgesiyle yarıştırmaya başladı.arkamı döndüğümde dere kenarında o ve zayıf kız hala sevişiyorlardı.onları orda bırakıp kasabaya kadar koştum.
"üzerin tozlanmış."dedi kasaba bekçisinin yakışıklı oğlu.kemerimi sıkıp,ellerimle tozları temizledim.o da yardım etti.hoşuma gitti,onun da gitti.
minik bir baraka bulmamız gerekiyordu,kasabaya biraz yakın olan ormanda.kasaba bekçisinin yakışıklı oğlu bir yer biliyormuş allahtan.hemen yola koyulduk.
hızlı soyundu.
"çok güzel göğüslerin var."dedi yakışıklı oğul."iyi sevişiyormuşsun"dedim gözlerimi tavana dikerek.işe koyulduk.daha sabah olmamıştı neyseki.
sabaha karşı barakadan aceleyle fırlayıp dere kenarına koştum.o ve zayıf kız hala sevişiyorlardı.kemerimi kasaba bekçisinin yakışıklı oğlunun yanında unutmuştum.sıkamadım.ince işlenmiş dantelli mendilimle alnımdan akan terleri sildim.
"birkaç kız lazım."dedi at arabasındaki yaşlı sürücü."hallederiz"dedim ve arabaya atladım.

hala yerindeydi..



"sen öyle olsan ne olur,olmasan ne olur?"dedim kıza.kız sinirli bir biçimde "yürü lan"dedi.korktum baya.belli etmeden kaçtım ordan.arkama döndüğümde kız beni arıyordu masa altlarında.
ilk geçen taksiyi durdurup içine atladım."öndeki arabayı takip et!"dedim yaşlı sürücüye.adam şaşkın şaşkın "hangisi?"dedi."farketmez,istediğini."dedim.gazladı.
biraz ilerleyip sola saptı sonrada sağa.kafamı aradan uzatıp yola baktığımda araba olmadığını farkettim."hangi arabayı takip ediyorsunuz bayım?"dedim.meraklanmıştım.böbreklerimi seviyordum.
"kaybettim"dedi üzgün bir biçimde.salak şey."sağa çek!"
biraz yürüdükten sonra bir dal parçasına bastım.sokağın o sessizliği anında kırıldı.uyandım.kafeye dönmeye karar verdim.bir kaç sokak uzaklıklaydım o kızdan.geri döndüğümde sigarasını söndürüyordu.hala ordaydı.
"tuvalette sıra mı vardı?"dedi kalın bir ses tonuyla.bir yudum aldı suyundan ve bana baktı."muhtamelen"dedim ve karşısına oturdum."bir taksiye atlayıp gidiceğini düşünmüştüm"dedi karşımda oturan kız."bende"dedim."yapsaydın öyleyse"dedi hala karşımda oturan kız."içkimi bitirmediğimi hatırladım"dedim sırıtarak.sinirlice ayağa kalkıp bardağı eline aldı..
büyük bir ağrıyla uyandım.karşımda oturan o kız şimdi yanımdaydı.kalkıp bir bardak kahve yaptım ve olanları hatırlamaya çalıştım.neyse ki böbreklerim hala yerindeydi.kahveden yoğun bir yudum aldım.

November 27, 2008

Fransız yazar

"cümlendeki 'e'*(1)yi duyamadım."dedi Fransız yazar.alaycı yüz ifadesiyle bakıyordu bana.ne diyeceğimi bilemeden bir 'e' aradım etrafta.oda*(2) çok karanlıktı.
püposunun tütününü tazeldi.burun deliklerinle kontrol etti önce tütünü bilmiş Fransız yazar.bir kaç dal parçasına küfür edip üzerime fırlattı.hala kızgındım ben şu 'e'ye.cebinden saatini çıkarıp baktı.eski gümüş saatine*(3) baktı.İtalyan yapımı.sonra geri koydu tabi.
dumanı biraz içime çektim.kafamı yerden gözlerine kaldırıp,boyunun kaç santimetre olabileceğini düşündüm.tam o sırada "aşçılardan bahsediyim biraz."dedi bıyıklı*(4) Fransız yazar.kilolu bir çocuk sayılırdım.az yerdim bazen."sana biraz aşçılıktan bahsediyim."dedi uzun Fransız yazar.tütününü tazeledi.karnımı içime çektim.hindi yemiştim.
burnunun üzerindeki gereksiz gözlüğü biraz geri itti ve elindeki metnin başlığını okudu "Günlerin Köpüğü adlı efsanevi esere damgasını vuran,Dünyaca ünlü aşçı*(5)."duraksadı göbekli Fransız yazar.küllerini çöpe boşalttı." 'e' yazılır,ama okunmaz dangalak."dedi.bana pis bir bilmişlik numarası yapmıştı anlaşılan.oda hala karanlıktı.
raftan bir kitap alıp uzattı;"Ekmek Arası*(6)."kese kağıdına basılmış kitabı elime aldım.rutubet kokusunu çektim içime."sana biraz okumaktan bahsediyim umutsuz vaka."dedi astımlı Fransız yazar.tütünü bitmişti.




*(1):fransızca bilgi gerektirir.
*(2):kimin olduğu bilinmeyen,karanlık bir oda.
*(3):1920 yapımlı,gerçek gümüşten İtalyan yapımı cep saati.
*(4):Nietzsche özentisi.
*(5):Boris Vian'nın Kurtadam kitabından alıntı alt bilgi.
*(6):Charles Bukowski.

o sadece birkaç gün geldi.


onun babası su işlerinde çalışıyordu.dişleri beyaz değildi ama.sabahları ballı süt içerdi.ılık ılık.
bir gün bize geldi.üzerinde koyu yeşil,biçimsiz bir şey vardı.bir kaç turuncu kuş geziniyordu o koyu yeşil şeyin üzerinde.ya da kuşa benzer şeyler.
dokuz tane kardeşi vardı muhtemelen.yorgun biriydi.vücudunun farklı yerlerinde,silah zoruyla yaptırılmışcasına çirkin dövmeler cirit atıyordu.bir kedisi olduğunu tahmin ediyorum.
bir gün bize geldi.üzerinde hiç birşey yoktu.açık tenli bir vücuda sahipti bakabildiğim kadarıyla.biçimsiz ve göbekli.beyaz köy peyniri gibi adeta.
erkek olmayan gözlüklü bir cılızla görürdüm onu.okulun en dar kolidorunda sevişirlerdi.dolapları altlı üstlü olabilirdi.erkek olmadığını bildiğim kişinin bağcıkları hep açıktı.arada takılır düşerdi de.
erkek olmayan kişi bir gün bize geldi.üzerinde eskimiş bordo bir kıyafet vardı.ayağında da terlik.saçları hatırladığım kadarıyla dağınık ve kısaydı.
onun haklı olduğunu biliyordum o zamanlar.erkek olmayan iyi sevişiyordu.onun ise dokuz kardeşi vardı.babası yüzme bilmiyordu.üstüne üstlük arılardan korkar ve onları hep ezerdi.
bir gün bize gelmedi.muhtemelen üzerinde bişey vardı ve alt dolabın kilidini zorluyordu.

i drink milk every day